Antalya Film Festivali’nde ulusal bölümün kaldırılmasına gösterilen tepkilere rağmen geri dönüş olmayacağını söyleyen Menderes Türel, “Tepki gösterenler üzülecekler” sözlerinin de tehdit gibi anlaşıldığını, ama asıl niyetinin ‘teşvik’ olduğunu dile getirdiAntalya Film Festivali’nden ulusal yarışma bölümünün kaldırılmasından geri dönüş olmayacağını söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, “Festival bu şekilde devam edecek. Onda hiç tereddüt yok” dedi. Sinema örgütü temsilcilerine yönelik “Festivali boykot etmeye çalışırlarsa üzülürler” sözlerinin tehdit olarak algılandığını hatırlattığımız Türel, “Belki de onu yanlış ifade ettim. Bizde tehdit olmaz, teşvik olur. Öyle bir şey söz konusu olmaz” cevabı verdi. Ulusal bölümün kaldırılmasının sansür korkusuna bağlandığını hatırlattığımız Türel, “Antalya Film Festivali’nde Reyan Tuvi’nin belgeselinin bir bölümü hariç hiçbir sansür suçlamasına maruz kalmadık. Orada da farklı bir anlayış, bir tezgah vardı. Reyan Tuvi’nin filminde galiz bir küfür vardı” diye konuştu. Antalya Film Festivali’nden ulusal bölümün çıkarılması konusunda geriye dönüş olacak mı? Geriye dönüş söz konusu değil. Zaten biz söyledik. Antalya’da aldığımız karar, Türk sinemasının standartlarını yükseltmek için çok önemli bir karar. Hedef büyülttük. Türk sinemasına çok daha güçlü destek vermek için yarışma filmlerini birleştiriyoruz. Yaptığımız iş budur. Onun dışında Türk sinemasının en önemli gösterimlerine yer vereceğiz. Geçtiğimiz yıl gösterimi yapılan filmler içinde Türk filmlerinin oranı yüzde 27 idi. Bu yıl daha fazla olacak. Uluslararası olduk diye Türk sinemasından vazgeçmiş değiliz. Yabancı ülke sinemalarından, Türk sinemasından olabilir, Ustalara Saygı bölümünde özel seçkiler yer alacak. Nasıl ki Cannes 70 sene önce Fransa sinemasını desteklemek için yola çıkmış bir proje ise biz geç de olsa bu projeyi uygulamaya geçirmeye başlıyoruz. Ben bunun hazırlıklarına 2005 yılında 12 yıl önce uluslararası yarışmayı ilk kez koyduğumda başlamıştım. Dolayısıyla artık bu hazırlık dönemi geçti. Hazırlıklarımızı tamamladığımızı düşünüyor, uygulamaya geçiyoruz. Bu da zaten Türk sinemasına verilen çok önemli bir destek. “Antalya Film Festivali deneyimli yapımcı-yönetmenlerle birlikte genç sinemacıların da kendini sınadığı, gişe şansı bulamayacak sanat filmlerinin gösterime girdiği ulusal bir platformdu. Bu uygulama, onları bu olanaktan mahrum etmiş olacak” deniyor. Bu konuya sizin yaklaşımınız nedir? Genç sinemacıları ihmal etmiyoruz, aksine genç sinemacılara Antalya Film Forum’la çok ciddi destek veriyoruz. Bu yıl ödülleri de ciddi miktarda artırdık. Antalya Film Forum’a genç sinemacılardan gelen talep de çok yoğun. Geçtiğimiz üç yılda Film Forum’dan ödül alan filmlerden biri birkaç ay önce Cannes’da özel gösterim bölümünde gösterildi. Bir diğeri, Mavi Bisiklet bizim uluslararası bölümümüzde ödül aldı. Demek ki Türk filmleri de uluslararası yarışmada ödülü alabiliyor. Geçtiğimiz yıl uluslararası yarışmanın birincisi bir Türk filmi idi. İnşallah çok iyi filmler çıkar. Cannes’da, Berlin’de tabii ki yarışsınlar, o bizim için bir gurur vesilesi. Sadece deplasmanda değil, kendi evinde de yarışsınlar. Sinema örgütlerinden yoğun tepkiler geldi. Bu tepkilerin devam etmesi durumunda da geriye dönüş düşünmez misiniz? Geçtiğimiz gün CNN’de de açıkladım. SESAM örneğin, tepkisini tamamen olumluya dönüştürdü. “Bu Türk sinemasına verilen büyük bir destektir” diye, teşekkür mektubu ile yönetim kurulu kararını bana gönderdi. SESAM biliyorsunuz, Türk sinemasındaki en eski, en gelenekçi kuruluş. Yılmaz Atadeniz başında. 80 yaşında bir ağabeyimizdir. Bir duayen, bir sinema duayenidir. SESAM’ın mektubu onun imzası ile geldi. Size gönderilen mektupta 16 kuruluşun imzası vardı ama… Elbette, ama hep söylüyoruz, keşke bunları ifade ederken zamanında anlaşılabilmiş olsak. Antalya’da söylediğimiz her şey zamanla bizim dediğimiz noktada tasvip görüyor. Kaleiçi’ne araç girişinden tutun, yayalaştırma projelerine kadar, hepsi geçmişte benim söylediğim hususlar. Akıllı kart uygulaması örneğin, benim geçmişte söylediğim bir husus. Başlangıçta büyük tepkilere, iftiralara maruz kaldık. Şimdi ne oldu? 2014 kampanyamdan önce “Ne olur akıllı kart getirin” diye bütün esnaf kapıya geldi. Dolayısıyla çok açık ve net söylüyorum, bu tür tepkileri saygıyla karşılıyoruz ama bizim yaptığımız işin doğru olduğu gözüktüğünden o tepkileri gösterenler bize çok rahatlıkla teşekkür edeceklerdir, ondan eminim. Festivalden ulusal bölümün çıkarılmasını eleştiren sinemacılara yönelik ifadeleriniz basında “Küçük zihniyetler içerisinde hapsolmak suretiyle festivali boykot etmeye çalışırlarsa üzülürler” şeklinde yer aldı ve tehdit olarak algılandı. O açıklama tehdit içeren bir açıklama mıydı? Basında belki de onu yanlış ifade ettim. “Zamanla bizim doğru olduğumuzu anladıklarında, uluslararası film festivalimizin geldiği iyi noktaları gördüklerinde, geçmişte göstermiş oldukları tepkilere belki üzülecekler. Keşke tepki göstermeseydik diyecekler”. Söylediğimiz buydu. Ama buraya “üzülecekler”i koyunca, “onlar yaptıklarından üzülecekler” demişim gibi, tehdit etmişim gibi anlaşıldı. Bizde tehdit olmaz, teşvik olur. Öyle bir şey söz konusu olmaz. Yaptığımızdan yüzde yüz eminiz. Zamanla bunun böyle olduğu anlaşılacak, görülecektir. Buna kalpten inanıyorum. İnanmasam zaten yapmam. Ulusal bölümün kaldırılmasını eleştirenler bunu sansür korkusuna bağladı. Neden sansür korkusu mu? Uluslararası yarışmaya isteyen film istediği gibi gelebilir. Bugüne kadar hangi sansüre yer verdik? O tepki gösterenlerin hepsi “Menderes Türel kadar demokrat bir başkan görmedik” diyen insanlar. Geçmişte bir sürü beyanları var. Biz Antalya Film Festivali’nde bir tek Reyan Tuvi’nin “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” belgeselinin bir bölümü hariç hiçbir sansür suçlamasına maruz kalmadık. Orada da, o dönemde farklı bir anlayış, bir tezgah vardı. Tuvi’nin filminde galiz bir küfür vardı. Hatta hatırlayın Hıncal Uluç yazmıştı. “Ya hu arkadaş, bunu neden sansürlediler, ne söyleniyor da sansürleniyor, onu kimse söyleyemiyor” diye. Orada galiz bir küfür var ve Reyan Hanım da geldi, “Ben bu bölümü çıkarayım, istiyorsanız” dedi. Kriz mi kötü yönetildi diyorsunuz? Hayır, kriz kötü yönetilmedi. Kriz oluşturmaya çalışanlar işi iyi yönetti. İki kelimeyle dümdüz gidiliyor. Belgeselleri halka açık gösterimlerde gösteriyoruz, öyle galiz bir küfrü çoluk çocuğa nasıl göstereceğiz? Kaldı ki, Tuvi’nin kendisi de gelip, “Haklısınız, o bölümü çıkarayım” dedi. Bize bu şekilde beyanı var. Orada da bir sansür söz konusu değil. Onu öyle sansür gibi ambalajladılar. Bakanlık yönetmeliğinde, festivallerde gösterimi yapılacak filmlere eser işletme belgesi alma zorunluluğu getiren bir madde var. Gösterimi yapılacak filmler için konulan bu madde, dolayısıyla yarışma filmleri için de geçerli. Sansür tartışmaları daha çok bu konuyla ilgili gündeme geldi. Uluslararası yarışmada bu kural yerli filmler için geçerli, yabancı filmler için geçerli değil. İşin bir başka yanı da bu. Bakanlıkla bu konuda bir görüşme yapmadınız mı? Kanun ne diyorsa biz onu uygularız. Biz kanun koyucu değiliz. Eser İşletme Belgesi zorunluluğu yabancı filmler için de vardır belki. Bunu bilemiyorum. Örneğin Midnight Express’i getirip Türkiye’de gösterebiliyor musunuz? Buradaki durum kanunla ilgili. Biz kanun ne diyorsa onu yapıyor, uyguluyoruz. Festival yönetmeliğine kanunun dediği dışında bir hüküm koyamayız. Gerek İstanbul, gerek Antalya film festivallerinde sansür sorunu daha çok bu konuyla ilgili çıktı. İstanbul Film Festivali’nde ulusal yarışmalar, Antalya Film Festivali’nde belgesel yarışması bu yüzden iptal edildi. Bu madde yüzünden festival yönetimleri büyük sıkıntı çekiyor. Bu konu çözülmeden sansür tartışması son bulabilir mi? Anladım da bunu kanun nezdinde Ankara’nın tartışması lazım. Biz burada bir festival yapıyoruz, kanunlara uygun festival yapmak zorundayız. Kanunun üstünde bir şey yapamayız ki. Siz festivalci olarak, “Bu madde bizim elimizi ayağımızı bağlıyor, sansür tartışmalarına neden oluyor” deyip bakanlıkla bu konuda görüşebilirdiniz. Bu konuyla ilgili tartışmaları sektör kendi içinde zaten yapıyor. Bakanlık da bu tartışmalara uygun kendi içinde düzenlemeleri yapıyor. Bakanlığın bu konudaki tasarrufuyla ilgili bir şey söyleyemem. Ben sadece mevcuttaki kanun neyse onu dikkate almakla mükellefim. Son sözünüz nedir? Festival bu şekilde mi devam edecek? Tabi, tabi. Onda hiç tereddüt yok. Zaten geçtiğimiz gün hazırlıklarımızı yaptık. Şu anda Mike (Downey), sağ olsun, hakikaten tam bir kuyumcu hassasiyeti ile müthiş filmler seçiyor. Bu filmlerin dünya gösterimleri, galaları burada olacak. Çok önemli sanatçılar gelecek. Türk sinemasının çok önemli yönetmenlerinin seçkilerinden oluşan bir bölüm olacak. Direktör, danışman, Forum Direktörü, arkadaşlarımızın hepsi en iyi şekilde çalışıyorlar. Bundan sonra artık farklı bir şey söz konusu olamaz. PATLAK… Ulusal yarışmanın kaldırılması kararı, Türk sinemasının standartlarını yükseltmek için çok önemli bir karar. Hedef büyülttük. Cannes’da, Berlin’de tabii ki yarışsınlar, o bizim için bir gurur vesilesi. Ama filmlerimiz sadece deplasmanda değil, kendi evinde de yarışsınlar. “Tepki gösterenler üzülecekler” sözleri tehdit etmişim gibi anlaşıldı. Bizde tehdit olmaz, teşvik olur. Öyle bir şey söz konusu olmaz. Yaptığımızdan yüzde yüz eminiz. Zamanla bunun böyle olduğu anlaşılacaktır. Buna kalpten inanıyorum. İnanmasam zaten yapmam. Reyan Tuvi’nin “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” belgeselinin bir bölümü hariç hiçbir sansür suçlamasına maruz kalmadık. Orada da, o dönemde farklı bir anlayış, bir tezgah vardı. Bir sansür söz konusu değildi; sansür gibi ambalajladılar. Kriz oluşturmaya çalıştılar.