Demre Çayı Vadisi’nin iki yakası da Orta Likya’nın özgün yerleşimleriyle dolu. Kaş ile Demre ilçelerinin sınırları içerisinde kalan bu bölge vadi boyunca çoğu yerde el değmemiş maki örtüsüyle kaplı. Bu bölgede doğal yayılış gösteren Anadolu Palamut Meşesi, bir zamanlar yöre köylülerinin geçim kaynağıydı. Eski zamanlardan beri deri tabaklamakta kullanılan meşe palamudu, köylüler tarafından toplanıp satılıyordu. Son zamanlarda sentetik kimyasalların yaygınlaşması palamut meşelerinin üzerindeki baskıyı azaltırken, Kaş-Demre bölgesinde kalıntı orman diyebileceğimiz topluluklar sağlıklı birer gen kaynağı olarak varlığını sürdürüyor.
BERGAMALILAR ZENGİNLİĞİNİ BU AĞACA BORÇLUYDU
Anadolu’da biyo-coğrafya ile kültürel ve tarihi coğrafya binlerce yıldır bütünlük içinde varlığını sürdürdü. Biri diğerinin varlık nedeniydi. Mısır’ın papirüs ihracatını yasaklamasının (MÖ 2.yy) ardından, Bergama Krallığı’nın ihtiyacı olan kitaplar için deri malzeme teknikleri geliştirilmiş, ‘parşömen’ adı verilen işlenmiş ince deri, Pergamon’a adını verirken aynı zamanda önemli bir zenginlik kaynağı olmuştur. Parşömen’in varlığı, bir zamanlar Batı Anadolu coğrafyasının hemen her yerini dolduran meşe ağaçlarına bağlıydı.

AKDENİZ COĞRAFYASINDA BÜTÜN KÜLTÜRLERİ TÜTSÜLEYEN BİR ÇALI
Akdeniz bitki coğrafyası, binlerce yıldır üzerinde gelişen uygarlıklar tarafından akıllıca kullanıldı, çoğu zaman kutsanarak korundu. Antik çağda Pisidya kentleri arasında yer alan Selge, günümüzde Antalya Manavgat’a bağlı bir dağ köyü olan Altınkaya’da yer alıyor. Antik çağda Selge’nin en önemli ihraç ürünleri arasında, maki ailesinin bir üyesi olan tespih çalısından (Styrax officinalis) elde edilen bir tür tütsüydü. Strabon, Selgelilerin bu ürünü ihraç ettiklerini aktarır. Bitkinin tüm Akdeniz coğrafyasındaki yayılış alanı, coğrafyanın, inancın ve kültürün etki alanını da belirler. Eski Ahit’ten Filistin’e, Akseki’nin dağ köylerindeki küçük camilerden Kaş’ın Akdeniz’e bakan yamaçlarındaki taş evlerine tespih çalısının bir böcek (bitkinin dibinde yaşayan tespih böceği) tarafından çıkarılan tozu ve özsuyunun karışımından oluşan doğal tütsü, hoş kokusuyla Akdeniz coğrafyasında yeşeren uygarlıkların tümünü kutsamıştır.

ORMANLAR ‘AĞAÇ TARLASI’, AĞAÇLAR ‘KERESTE’ OLDU
Bugün tespih çalısı gibi onlarca tür ormandan sayılmıyor. Çalı denilerek kolayca gözden çıkarılıyor. Ormanı ‘ağaç tarlası’, ağacı ‘kereste’ olarak gören ormancılık politikaları son yıllarda tüm dünyada ekosistem temelli bir anlayışla yönetilmeye başlansa da Türkiye’de ‘makilik taşlık’ diye anılan bu alanlar ‘bozuk orman’ gibi temelden bozuk bir kavramla kolayca yıkıma açılıyor. Son yıllarda Anadolu Akdeniz’i coğrafyasında yaşadığımız en büyük çelişkilerden biri bu. Bırakın makilik alanları, ‘kereste’ olarak görülen sedir ve çam ormanlarında bile madencilik izni verilirken, ekosistem hizmetleri bakımından bir kızılçam ormanından çok daha büyük bir zenginlik sunan makilik alanlar maden izinleri bakımından hiçbir değer atfedilmeden yok ediliyor.

KALBİ SÖKÜLEN TRYSA’NIN BEDENİ DE YAĞMA TEHDİDİ ALTINDA
Demre’ye bağlı Davazlar köyündeki orman arazisi de bu anlayışla madenciliğe açılan miras alanlarından biri. Davazlar, Kyaneai, Trysa, Hoyran gibi Likya yerleşimlerinin ortasında yer alıyor. Orta Likya olarak anılan bölgenin tam kalbi burası. Köylüler antik dönemde kalma sarnıçlardan su çekip keçilerini sularken, orman arazisine karışmış antik yollarda yürüyor. Likya lahitlerinin yere düşmüş kapaklarında tavuğunu yemleyip, kaya mezarlarının içinde keçisini gölgeletiyor. Binlerce yıldır büyük bir değişime uğramadan varlığını koruyan coğrafya, son yıllarda vahşi madenciliğin saldırısı altında.

ANADOLU KÜLTÜRÜ VE SANATININ ANITSAL YAPISI GEMİYLE KAÇIRILDI
Antalya Körfez Gazetesi muhabir Yusuf Yavuz’un haberine göre; mermer ocaklarıyla kuşatılan bölgedeki Davazlar köyü, Trysa Heroon’una (Kahraman anıt mezarı) da ev sahipliği yapıyor. MÖ 4. Yüzyıla tarihlenen bir anıt mezar olan yapı, erken Likya döneminin en özgün kültürel miraslarından biri. Bu yanıyla da daha keşfedildiği zamanlardan beri özellikle batılı miras avcılarının ilgisini çekmiş, rüyalarını süslemiş. Gölbaşı yerleşiminin hemen batısında yükselen tepede bulunan Trysa Heroon’unu çevreleyen kabartmaların üzerinde, coğrafyanın ve insanın direnişini, yurdu savunmanın önemini gelecek kuşaklara aktaran kabartmalar yer alıyordu. Bu görkemli anıtı çevreleyen ve 600’den fazla figürün işlendiği rölyefler, Avusturyalı Arkeolog Otto Benndorf (1838-1907) ve ekibi tarafından Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid’in izniyle 1882-1883 yıllarında yapılan kazıların ardından zorlu yamaçlara açılan yoldan indirilerek 100’den fazla kutuyla gemiye yüklenip Viyana’ya kaçırıldı. Günümüzde halen aynı dönemde Efes’ten kaçırılan arkeolojik eserlerle birlikte Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde sergileniyor.

TRYSA 1. DERECE ARKEOLOJİK SİT ALANINDA MERMER RUHSATI!
Trysa Heroonu’nun kalıntılarının bulunduğu bölge arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alındı. Trysa’nın kalbini söküp götürdüler, kalan kültürel mirasın olduğu arazi ise vahşi madenciliğin saldırısı altında. Trysa Heroonu’nu da kapsayan 1. Derece arkeolojik sit alanı ile onu çevreleyen 3. Derece arkeolojik sit alanının olduğu bölgede mermer ocağı ruhsatı verildi. Isparta merkezli FMY Kardelen Kozmetik Medikal Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketi, ruhsat sahasında mermer ocağı açmak için proje hazırladı. Hazırlanan projeye Ağustos 2023’de ÇED Gerekli Değildir kararı verildi. Demre Belediyesi ise bu projeye karşı dava açtı.

MAHKEME İPTAL ETTİ, ŞİRKET ISRARINDAN VAZGEÇMEDİ
Antalya 4. İdare Mahkemesi, proje için verilen ÇED kararını iptal etti, Danıştay da bu kararı onadı. Ruhsat sahasının bir kısmının 1. derece arkeolojik sit alanı içerisinde kaldığı ortaya çıkan mermer ocağı projesini hayata geçirmekte ısrarlı olan şirket, tescilli alanı ÇED sahası dışında bırakacak şekilde aynı arazi için yeniden başvuru yaptı. Antalya Orman Bölge Müdürlüğü de proje sahasına ulaşım için açılacak yolun yüzde 3 kapalı meşe ve diğer ağaçlarla kaplı orman olduğu gerekçesiyle olumsuz görüş verdi. Bunun üzerine yol güzergâhını da değiştiren şirket, yeni bir proje dosyası daha hazırlayarak Trysa’nın tarihi coğrafyasını tahrip edecek yıkım için ısrarını sürdürdü.

NİHAİ ÇED KARARI İLAN EDİLMEDEN YIKIM BAŞLADI
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 29 Eylül 2025 tarihinde bu yeni proje için ÇED sürecinin başladığını duyurdu. Demre Belediyesi’nin bu ikinci projeye de dava açtığı öğrenildi. Ancak aynı alanda açılması planlanan mermer ocağı için henüz nihai bir ÇED karar çıkmadan ve Mahkeme keşfi dahi yapılmadan, proje sahibi şirketin araziye girerek çalışma başlattığını belirten köylüler, geri dönüşü mümkün olmayan zararlar doğacağını söylüyor. Orman arazisinde yaklaşık 1 kilometrelik nakliye yolu açılırken, çok sayıda meşe ağacının katledildiği görülüyor. İş makinelerinin çalıştığı alanın bitişiğinde tarım arazileri de bulunuyor.

TAHRİBAT İÇİN YILDA 22 BİN TON SU TÜKETİLECEK
Orta Likya’nın tarihi, kültürel ve biyolojik coğrafyası, üzerindeki tüm bitki örtüsü kazınarak yalnızca bu proje için yılda 300 bin m3 civarında kayaç kesilerek dağ oyulacak. Çıkarılan malzemenin yalnızca yüzde 10’u, 30 bin m3’lük kısmı mermer olarak kullanılacak, kalan 270 bin m3’lük kısmı ise pasa (atık) olarak yine bu tarihi coğrafyanın ortasına dökülecek. Tüm bu yıkım için üstüne bir de günde 60 ton, yılda yaklaşık 22 bin ton su tüketilecek.
COĞRAFYANIN YIKIMI ÜLKE EKONOMİSİNİN KURTARICISI GÖRÜLÜYOR
Mermer çıkarmak için verilen ruhsat sahaları yaklaşık 100 hektarı buluyor. Bu çok geniş arazinin içindeki ‘mevzuat gereği’ korunması gereken parçalar bütünden koparılarak kenara ayrılıyor ve çok büyük bir yıkım başlıyor. ÇED raporlarında, “burada olan flora ve fauna saha dışında da var, canlılar orada da yaşamlarına devam edebilir” denilerek, yıkım perdeleniyor. Raporlarda yer verilen gerekçeler öyle abartılı ve akıl dışı ki, yarattığı yıkımın telafisi mümkün olmayan bir eylem, ülke ekonomisi için kurtarıcı gibi gösteriliyor.
ÇED RAPORU: ‘TURİSTLER DOĞAL MERMERİ TERCİH EDİYOR!’
Bu proje için hazırlanan ÇED raporunda da, mermer ocağının turizme katkı yapacağı öne sürülüyor: “Özellikle ülkemizin turizm potansiyelinin anlaşılmasıyla birlikte turizm yörelerindeki turizm amaçlı otel, motel, site ve tatil köyleri gibi yatırımlarda doğal mermer kullanımı son yıllarda büyük artışlar göstermiştir. Bu gibi yatırımlarda doğal mermer kullanımı ile daha estetik bir görünüm verilmekle beraber turistlerin daha doğal ortamda tatil tercihlerine katkıda bulunulmaktadır. Turizm ülkesi olan ülkemizin bu yörelerinde doğal mermer kullanılmasına önem verilmelidir. Bu yörelerde hem doğallığı hem de modern yaşam tarzını ve çevreciliği doğal estetiklik ile birleştirerek projelerin geliştirilmesi turizme kesinlikle katkı sağlayacağı düşünülmelidir. Nakliye yolunun köyün içerisinden geçmemesi önemli bir etkendir. Bu nedenle yöre halkı olumlu etkilenecektir.”

TÜRKİYE’NİN MİRAS ALANLARI MADENCİLİĞE KURBAN EDİLİYOR
Antalya’nın bu bölgesindeki vahşi madencilik yıkımı yalnızca Davazlar köyündeki projelerle sınırlı değil. Finike, Demre ve Kaş sınırları içinde zengin kültürel ve doğal mirasın ortasında açılan onlarca mermer ocağına, hızla yenileri ekleniyor. Türkiye’nin UNESCO dünya mirası listesine önerdiği Likya kentleri, 2009 yılında geçici listeye alındı. Ancak kültürel ve doğal peyzaj üzerindeki yıkım durdurulmazsa, geriye bir miras kalmayacak.





