Antalya Kalekapısı’nda Saat Kulesi’nin oradan Yat Limanı’na dikine inen iki yol vardır. Bu yolların solundan 100 – 150 metre yürüdüğünüzde iki sokağın kesiştiği köşede eski bir Kaleiçi evi göreceksiniz. Duvarları çatlamış, çerçeveleri dökülmüş, sıvaları silinmiş bu metruk ev, Antalyalı ünlü şair Baki Süha Ediboğlu’nun doğup büyüdüğü evdir. Antalya’nın yerlilerinin belleklerinde 'Baki Süha Evi' olarak yer etmiş, otanktikliğinden hiçbir şey kaybetmemiş bu ev, sahip çıkılmayı, restore edilmeyi, Antalya’nın edebiyat müzesi yapılmayı beklemekte; o sokaktan, o kavşaktan geçenlere öyle sesleniyor...

BAKİ SÜHA KİMDİR?

Baki Süha Ediboğlu bu evde 1915 yılında doğdu. Babası, eski evkaf müdürlerinden ve Kız öğretmen okulu öğretmenlerinden Ahmet Edip'tir. İlk ve orta öğrenimini Antalya'da, lise öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi'nde yaptı. 1937 yılında başladığı Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'ndeki öğrenimini yarıda bıraktı. Tan, Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde sekreter ve yazar olarak çalıştı. 1940 yılında Ankara Radyosu'na girdi. 1960 yılına kadar Ankara Radyosu ve Basın Yayın Umum Müdürlüğü'nün çeşitli servislerinde çalıştı. 1960 yılında İstanbul Radyosuna baş spiker olarak atandı. İstanbul Radyosu'nda baş spikerlik, söz ve temsil yayınları şefliği ve radyo müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ayrıca bir süre İzmir Radyosunda müdürlük görevi yaptı. TRT, onu televizyon yayınları ve uygulamaları konusunda BBC’de tecrübe kazanması için bir yıllığına Londra'ya gönderdi. TRT'den emekli oldu. Evli ve iki çocuk babası olan Baki Süha Ediboğlu, 1972 yılında İstanbul'da vefat etti. Doğup büyüdüğü ev Kaleiçi'nde bir hüzün anıtı olarak metruk halde duruyor.

B. Suha Ediboglu

Baki Süha Ediboğlu’nun şiirleriyle ilgili bazı bilgi ve yorumlar şu şekilde: 

ÜNAL TEKİNALP (Yeni Türk Şiiri Antaolojisi, Yeditepe Yay. İst. 1958) Baki Süha Ediboğlu'nda ilk edebiyat sevgisini Divan şiiri uyandırmıştır. Bunda babasının büyük payı vardır. Lise sıralarında halk şiirini, bu arada Yunus Emre'yi tanımış, etkisinde kalmıştır. Bu yılların edebiyat öğretmeni Eflâtun Cem Güney ve Ömer Bedrettin Uşaklı şairin yoluna ışık tuttular…. Yeni şiirin en ufak ayrıntılarına kadar hayatı kavrayış ve anlatış anlayışına o da bağlıdır. Fakat edebiyat zevkinin ilk uyandığı devredeki Divan şiiri etkisi hâlâ devam etmektedir. Şair, bilhassa irreel diyebileceğimiz hayalleşmiş bir müzikaliteyi daima aradığını, bu müziğin, "enstrümental bir ses kompozisyonu olmayıp, tamamıyla hayal dünyamızın kelimelerle örmeye çalıştığı bir düşünce müziği olduğunu ve şiirini bir alacakaranlık içinden yürüyerek seçmeğe çalıştığını" söyler. Kelimecidir. Kelimenin şiire uzun ömür kazandırdığı fikrindedir. Cenup adlı kitabında Antalya'yı mahalli renkleriyle şiirine aktarmaya çalışmıştır. Eski şiirin ahenkçiliğini devam ettirmek ister. Bunda, anlamı ve bilhassa içtenliği feda etmediği şiirlerinde başarılıdır.

SEFA YÜCE (Baki Süha Ediboğlu ve Eserleri, Dergipark 2015/30, S. 102 - 105)  Ediboğlu’nun şiiri hakkında şu değerlendirmeyi yapar:  Şiirimizde, özellikle 1920'li yılların başından itibaren saf şiire has bir duyuş tarzı kendini iyice belli eder. Bu grupta yer alanlar ferdi duygularını, psikolojik hâllerini, mensubu bulundukları toplumun kıymet hükümlerinden kaynağını alan duyuş tarzını, şiire has seziş ve duyuş tarzıyla sanat dünyamızı zenginleştirmeye çalışırlar. Baki Süha Ediboğlu da bu duyuş tarzına sahip olan şairlerden biridir. O, Türk şiirinde yönlendirici kimliği ve poetik tutumu ile öne çıkmaz. Baki Süha, Türk şiirinde kendine has duyuş tarzıyla yer edinmeye çalışır. Baki Süha'nın şiirlerinde hece şairlerinin etkileri belirgin bir biçimde görülür. Birinci kuşak olarak nitelendirdiğimiz Beş Hececiler'in onun şiirinin inşasında önemli katkıları vardır. Ayrıca kendi kuşağı içinde yer alan ve hece geleneğinin devamı olan Cahit Sıtkı, Ziya Osman Saba, Ahmet Muhip ve Ahmet Kutsi'nin şiir anlayışları arasında da benzerlikler söz konusudur. Baki Süha, ferdi duygularını ifade ettiği şiirlerinde soyut bir aşk anlayışını estetize eder. Onun bu şiirlerinde lirizm ön plana çıkar. O, aşk temalı şiirlerinde sevgiliyi açıkça belirtmez, onu örtük olarak anlatmayı tercih eder. Baki Süha, şiirlerinin birçoğunda mistik duygulara yönelir, hikmetini bilemediği ve anlamakta zorlandığı varlıklar hakkında Allah'tan yardım diler. Ölüler ve mezarlar, onu düşündürür. Bazen onlarla iletişim kurmak ister. Ölen annesine mektup yazar, mezarlara seslenir. Baki Süha'nın şiirlerinde tabiat önemli bir yer tutar. Diyebiliriz ki tabiat en çok işlenen temalardan biridir. Baki Süha, İstanbul ve İzmir'in semtlerini anlatan şiirler de yazar. Bu şiirlerde, semtlerin hikâyesi anlatılmaz, tasviri yapılmaz. Şair, bir buluttan, rüzgârın sesinden veya bir vapur yolculuğundan etkilenir. 

BESTEKÂR BAKİ SÜHA

Baki Süha, iyi bir güfte şairi olarak da tanınır. Eşi Afife Ediboğlu TRT'de ses sanatçısıdır. Uzun yıllar İstanbul, Ankara ve İzmir radyolarında Türk Sanat Müziği icra eder. Tespitimize göre, Baki Süha'nın TRT Repertuarında bestelenmiş on dört şarkısı yer almaktadır. Baki Süha’nın güfteleri Karanlıkta Geçen Gemiler adlı son şiir kitabı içinde yer almakta. Bu güfteler Selâhattin Pınar, Alâeddin Yavaşça, Selahaddin Erköse, Avni Anıl, Cevdet Çağla, Melâhat Pars, Refik Fersan, Şekip Ayhan Özışık, Nuri Halil Poyraz gibi Türk Sanat Müziğinin önemli bestekârları tarafından bestelendi. Hatıralar şiiri en popüler şiirlerinden biri. Tanburi Selâhattin Pınar tarafından bestelenen bu şiirin son dörtlüğü, “Beni de alın ne olur/Kolunuza hatıralar... / Ve bu ömür tükenecek / Yolunuza hatıralar...” olan şiir şairin isteği üzerine mezar taşına kazındı. 

BAKİ SÜHA'NIN KİTAPLARI 

Şiir 

  • Cenup, (1942)
  • Gece Yağmuru, (1947)
  • İşaret, (1953)
  • Karanlıkta Geçen Gemiler, (1958)

Öykü

  • Sel Geliyor, (1944)

Antoloji

  • Türk Şiirinden Örnekler, (1944)
  • Atatürk İçin Bütün Şiirler, (1962)

Biyografi

  • Fatih Rıfkı Atay Konuşuyor, (1946)
  • Ünlü Türk Bestekarları, (1962)

Anı

  • Bizim Kuşak ve Ötekileri, (1968)

BAKİ SÜHA'NIN ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER 

KARA SEVDA

Akdeniz kıyıları, portakal bahçeleri... 
Uzakta balıkçılar, yelken yelken üstüne 
Seni düşünüyorum seni, beyaz ellerin 
Gözlerini kapıyor ıslak melteme karşı.

Bir harap tekne gibi rüzgârların elinde 
Kayalara çarpıyor başımı hâtıralar. 
Kumların üzerinde unuttuğum günleri 
Yırtık bir yelken gibi parçalıyor dalgalar. 

Limon çiçeklerinden daha aydınlık göğsün 
Körfez suları gibi kabarıp alçalıyor; 
Seslen bana dağların ardında kalan çocuk; 
Antakya'da saatler şimdi kaçı çalıyor? 

Rapunzel bu kez 23 Nisan için sahnelendi Rapunzel bu kez 23 Nisan için sahnelendi

ANTALYA

Bahçeler meltemlerle konuşuyor; 
Üç bin yıl evvele dair, 
Masal cennetlerinin kapısı açılmış, 
Ağır ağır geçiyor taş kapılardan 
Omuz başları kopmuş genç heykeller; 
Yarım kalmış rüyalar içinde. 
Portakal bahçelerinin ışık denizinde.

Beyaz elleri gecelere uzanmış 
Otları nerkis yapıyor zaman, 
Toprakları ışıl ışıl yakut kaya; 
Limon bahçelerinden sarhoş olmuş
Antalya.

Bitip tükenmez raksında sular, 
Eski köpükler, 
Kadırga ışıklarıyla yıkanan 
Çağlayanla r boyunca. 

Eski köpükler... zamanın dışında gülen
Kader… güzel kader, mahzun kader nerdesin? 
Der, zamanlarının maviliğinde açan şafak gülü
N erdesin?

Sabahın derinliğinde aydınlık, aydınlık.
Yeşil aydınlık,
Yelken yelken dağılan,
Bahçe bahçe toplanan,
Mor aydınlık, beyaz aydınlık…

Mermerler dünyasında başlayan yolculuk 
Karasevdalı heykeller ömrünce; 
Eski Yunan kızlarının sönen gözlerinde, 
Susan dudaklarında eski şairlerin.
 

Muhabir: MUSTAFA KOÇ