I

Sanat-edebiyat, insanın kendisiyle yüzleşebilmesi için aynalar tutarken, toplumsal baskılardan kurtularak bireyleşmesinin de kapılarını açar. Sanatın, daha birey kavramının oluşmadığı dönemlerde de aynı işlevi yapması onun evrensel gücünden kaynaklanmaktadır.

Aristotales’in Poetika adlı yapıtında “Tarih olanı, yazınsal yapıtlar ise olabiliri anlatır” ifadesi insanın anlama ve anlatma yolculuğunun temel taşlarındandır.

Bu uzun yolculukta, kırsalda başlayan ve yerleşik düzenin kentlere evirilmesiyle sanat üretiminde kurallar da oluşmaya başlayacaktır.

Dil göstergelerden oluşur

Leesing’in Laokoon adlı kitabında Nicolai’ya 26 Mayıs 1769 tarihli mektubundaki şu ifadesi belirleyicidir. “Sanatın özgünlüğü ve öz-yapısı, malzemesinden türer” ve “yazınsal üretim göstergeseldir.”

Her sözcük ve/veya kavram, şüphesiz, aynı zamanda bir göstergedir. Bu saptama, yazınsal metinlerdeki çok anlamlılığın da eşiğidir. Bir metni her okuyuşumuzda oluşan farklı çağrışımlar ve yorumların zenginliği bu sebeptendir.

II

Bir metni anlamlandırma ve duyumsama (yazı, resim, yontu, müzik vb.) okuma-izleme-dinleme-gözleme-tanımlama ve kavrama, bizim dağarcığımızda mevcut ölçütlerle yapılır. Kültür yelpazemizde biriken ezberlerimizi kullanarak anlamlandırır ve duyumsarız. Ancak, çoğunlukla da metnin bütünlüğünü oluşturan ayrıntıları dikkate almayız. Bu duruş

anlama ve duyumsamanın boy çukurudur. Satır araları ve arka planlar ne derinlikli bir iklim sunar bize hâlbuki.

III

Kant, her insan ve toplumun engellenmediği sürece aydınlanabileceğini söyler. İnsanlık tarihine baktığımızda,aydınlanmanın öğeleri olan bilgi ve bilimin egemen güçler tarafından araç hâline dönüştürülerek salt kendi iktidarları için kullandıklarını görürüz.

Emperyalizmin, hedef aldığı, ama eleştiri kültürünün oluşmadığı toplumlarda erke boyun eğme ve her türlü insanlık dışı uygulama ve dayatmalara katlanma eğilimi başattır. Bu durum kaçınılmaz olarak üretimsizliği ve ilkel bir sömürüyü ortaya çıkaracaktır.

IV

“Bilim yarar üretir”… Bu ifadedeki “yarar” kavramının altını çiziniz lütfen. Söz kokusu olan “yarar”, toplum ve insanlık için midir, yoksa egemen güçlerin kendi iktidarlarını pekiştirmek için midir?

“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganı kapitalizmin gelişme döneminin ifadesidir. Bu sloganda “yapıp geçecek” olanlar kimdir? İşçiler mi, yarı ücretle çalıştırılan kadınlar mı, yoksa çocuklar mı? Neyin göstergesidir ki“yapıp-geçecek olanlar”?

Şöyle bakalım. Siyasal bir yapı olan toplumda yaşayanların, hiçbir üretim alanında yansız olmaları ne denli mümkündür?