Ülkenin beşinci büyük kenti olan Antalya’nın kültür ve sanat alanında çinde bulunduğu coğrafyaya, izlerini taşıdığı uygarlık birikimine yakışan bir görüntü içinde olmadığını; bu bağlamda yerel yönetimlerin önemli bir bölümünün de sanatla sınavının pek parlak olmadığının altını çizen Tuncer Çetinkaya, yapılacak ilk işin, göreve başlayacak yerel yönetimin kentte büyük ekonomik zorluklara rağmen üretim yapmaya çalışan kültür - sanat bileşenleriyle bir araya gelmesi olacağını belirtti.

"GEÇEN YIL YAŞANAN REZALET..."

Önceki dönemde böyle bir iletişimin kurulamamasının, kimi kurumların yöneticilerine randevu dahi verilmemesinin başta Altın Portakal olmak üzere pek çok yol kazasına neden olduğunu kaydeden Çetinkaya, “Yılda topu topu birkaç aylığına Antalya’ya gelen ve kenti yıl boyunca oluşturulabilecek sinema birikiminden mahrum bırakan organizatörlerin Altın Portakal’a reva gördükleri muamele, geçen yıl yaşanan rezaletle iyice ayyuka çıkmıştır. Yeni Başkan’dan ilk tavsiyem, geçmişin festivallerinde özveriyle çalışan kadrolara kulak vermesidir.” dedi. Yeni Başkan’ın nitelikli bir ekip kurma, özellikle kültür-sanat danışmanı olarak ulusal ve uluslararası gelişmeleri takip eden, kültür kurumlarıyla diyaloga açık olan donanımlı isimlerle çalışma zorunluluğu olduğunu vurgulayan Çetinkaya, “Önemi ilk anda anlaşılamasa da sanata yapacağınız her doğru yatırım, genç kuşakların ‘kentli’ bireylere dönüşmesini ve geleceğe daha umutla bakmanızı sağlar.” diye konuştu.

Tuncer Çetinkaya Yerel Yönetimler Röportaj

Antalya’da yerel yönetimlerin kültür ve sanatla ilişkisi konusunda neler söylemek istersimiz?

Ülkenin beşinci büyük kentinin kültür ve sanat alanında gerek içinde bulunduğu coğrafyaya gerek de binlerce yıldan bu yana izlerini taşıdığı uygarlık birikimine yakışan bir görüntü içinde olmadığını söyleyebilirim. Bu bağlamda yerel yönetimlerin önemli bir bölümünün de sanatla sınavının pek parlak olmadığının altını çizeyim. Bir kent için yerelin üzerinde yükselmesi zorunluluk olan kültürel faaliyetler, halen resmî ve özel törenlerde kent dışından önemli ücretlerle getirilen şarkıcı ve toplulukların kent meydanlarında verdikleri konserlere, zanaatsal hobi kurslarına indirgenmiş durumda. Ortaya çıkan boşluk, bin bir zorlukla ayakta kalmaya çalışan ve özünde “kamu yararına” sanatsal çalışmalar yapan STK’lar ve özel girişimle doldurulmaya çalışılıyor. 

Seçimlerden sonra yerel yönetimin ilk olarak ne yapmasını önerirsiniz?

Kanımca yapılacak ilk iş, göreve başlayacak yerel yönetimin kentte büyük ekonomik zorluklara rağmen üretim yapmaya çalışan kültür ve sanat bileşenleriyle bir araya gelmesi olacaktır. Yeni Büyükşehir Belediye Başkanı, sözünü ettiğim fedakâr kurumların temsilcilerini dinlemeli, kentin kültür ve sanat adına yol haritasını oluştururken taleplerin farkında olmalıdır. Önceki dönemde böyle bir iletişimin kurulamaması; hatta kimi kurumların yöneticilerine randevu dahi verilmemesi başta Altın Portakal olmak üzere pek çok yol kazasına uğranmasına neden olmuştur. 

Antalyalılar sadece 20 dakikada ülke değiştiriyor Antalyalılar sadece 20 dakikada ülke değiştiriyor

Söz Altın Portakal’dan açılmışken… Yeni yönetimin festivalde başarıya ulaşması için neleri tavsiye edersiniz?

On yıllardan bu yana yazıp çiziyoruz. Antalya’nın piyasa diliyle söyleyecek olursak en büyük “marka değerlerinden” olan ve sinemamızın 60 yıl boyunca en prestijli ödüllerini vererek sektörü taçlandıran Altın Portakal’ın karşılaştığı başarısızlık, yerel dinamiklerin ötelenmesinden kaynaklanmaktadır. Organizatörü, programcısı, hatta kimi zaman yer göstericileri bile kent dışından, İstanbul veya Ankara’dan getirilen ekiplere emanet edilen Portakal, son yıllarda kelimenin tam manasıyla halktan koparılmış bir görüntü çizmektedir. Gösterimler son derece sınırlı sayıda olup, belli bir elit azınlık dışında vatandaşın erişiminden uzaktadır. 
Açılış ve kapanış gecelerinde yapılan törenlere ve konserlere indirgenen, yeni bir yüzyılda sansürün cenderesinden kurtulamayan organizasyonun tepeden tırnağa revize edilmesi elzem görünmektedir. Tarihe adını altın harflerle yazdıran festivaller bir parça incelense, bu başarısızlığın altında yatan temel etmenin, organizasyonun yerelden yükselmemesi olduğu görülecektir. Kentteki sinema ve organizasyon kültürü başarıya ulaşmak için yeterlidir. Yılda topu topu birkaç aylığına Antalya’ya gelen ve kenti yıl boyunca oluşturulabilecek sinema birikiminden mahrum bırakan organizatörlerin Altın Portakal’a reva gördükleri muamele, geçen yıl yaşanan rezaletle iyice ayyuka çıkmıştır. Yeni Başkan’dan ilk tavsiyem, geçmişin festivallerinde özveriyle çalışan kadrolara kulak vermesidir. 

Yeni dönemde sizce tam olarak ne yapmalı?

“Ne yapmalı?” sorusuna yanıt, “Şimdiye kadar ne yapıldı?”nın tespitiyle başlar. Belirttiğim olumsuzluklar bir yana, Muratpaşa Belediyesi’nin ASSİM merkezli çalışmalarını ve kentteki hemen hemen tüm kültür ve sanat birikimini açığa çıkaran AntSanat Dergisi’ni önemli bulduğumu söyleyerek söze başlayayım. Dokuma Park’ta yapılan çalışmaları, özellikle sanat galerisini de çok önemsiyorum. 
Hakan Tütüncü’nün öncülüğünde Kepez Belediyesi tarafından liseli öğrencilere yönelik düzenlenen şarkı yarışmasının gençler üzerindeki etkisine tanıklık etmiş bir eğitimciyim; ayrıca oğlum, bu yarışmalardan ikincisinde (Cem Karaca Müzik Ödülleri) ödül kazanmıştı. Buradan hareketle kültür ve sanat adına gençliğe yapılan yatırımın dönütünün büyük olduğunu söyleyebilirim. Bu yarışmalarda başarılı olan gençlerin resmi bayramlarda davet edilen konukların ön grubu olarak sahne almalarının ne denli önemli olduğunu düşünsenize…
Benzer şeyler Antalya Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Genç Çınarlar Liselerarası Kısa Film Yarışması” için de söylenebilir. Yıllarca sanat yönetmenliğini yaptığım bu proje dolayısıyla şehir merkezinde ve tüm ilçelerde eğitimler vermiş, Antalya’nın merkeze uzak bölgelerindeki liseli arkadaşların sinemayla tanışmalarına, senaryo yazıp film çekmelerine mutlulukla tanık olmuştum. Aralarından sinema eğitimi alıp sektöre profesyonel olarak giriş yapanlar oldu. Maalesef o proje uzun erimli olamadı, ama devam edebilse o tedrisattan geçen gençlerin, Altın Portakal’ın belgesel ve kısa film yarışmalarında adlarından söz ettireceklerini kesinlikle söyleyebilirdim.

Halkaya tiyatroyu da ekleyebiliriz sanırım…

Kesinlikle öyle. Amatör bir tiyatro topluluğunun yönetmeni olarak, bu kentte oyun sahnelemenin pek çok eziyete katlanarak gerçekleşebildiğinin altını çizmek isterim. Prova mekânlarının yeterli olmayışından zorunlu giderlerin karşılanamamasına kadar, oyuncu toplulukları birçok zorluğu göze alarak yola çıkıyor. Tek motivasyonları, üretimlerinin insanlarla buluşabilmesi. Yeni Belediye Başkanı’nın bu amatör grupları teşvik etmesinin, ayrıca çok da uzak sayılmayacak bir geçmişte düzenlenen Liselerarası Tiyatro Şenliği’ni yeniden hayata geçirmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Seçim dönemlerinde yapılan çalışmalar sıralanırken sanata küçük de olsa bir başlık açılıyor.
Yerel yöneticilerimizin önemli bir bölümü ve ekiplerindeki yöneticiler “sanat” ile “zanaat”ı, “hobi kursları”yla nitelikli kültürel üretimleri birbirine karıştırıyor. Buradan, Halk Eğitim Müdürlükleri ile işbirliğiyle açılan kursları, orada yapılan çalışmaları ve açılan sergileri küçümsediğim sonucu çıkmasın. Kuşkusuz, aynı zamanda bir “emekli cenneti” olan kentimizde her kesimden yurttaşın bu türden çalışmalara yönlendirilmelerini sağlamak da önemli; ancak bunu çağdaş sanatın evrensel örnekleriyle geliştirirseniz, yaptığınız çalışmalar çok daha büyük anlam kazanır. Sözgelimi Mardin’de yıllar içinde önemli bir boşluğu dolduran bienal gibi bir örneğe, koşulları son derece uygun olmasına rağmen Antalya’da rastlayamıyoruz. Örneğin modern bir bakışla dizayn edilmiş Dokum Park’ta, yalnızca okulların yıl sonu sergileri değil ulusal ve uluslar arası örnekler de sergilenmeli; sanat bilinci yükseltilmeli. Devletin, Güzel Sanatlar Galerisi örneğinde olduğu gibi sanata olan mesafesi, belediyelerin yerinde kültür politikalarıyla kapatılmalı.
Ayrıca sözünü ettiğimi hobi kurslarının da çağa uygun alanları kapsaması şart. Bilişim, dijital grafik, animasyon gibi disiplinlere dönük eğitimlerin yerel yönetimler tarafından desteklenmesi şart. Geçen yıllarda bir proje kapsamında kendisine önerilen “video art” çalışmasını, sırf muhtevayı algılamadığı için reddeden bir yerel yönetici danışmanının varlığından haberdar olmuştum. 

Bu da nitelikli kadrolar konusunu akla getiriyor.

Evet. Bir kez daha karşımıza, artık çok aşina olduğumuz o kelime geliyor: “Liyakat”. Yeni Başkan’ın nitelikli bir ekip kurma ve özellikle kültür-sanat danışmanı olarak sözünü ettiğim ulusal / uluslar arası gelişmeleri takip eden, kültür kurumlarıyla diyaloga açık olan donanımlı isimlerle çalışma zorunluluğu var. 
Bu konuda dertli olduğunuz anlaşılıyor. 
Çok. Kimi yazılarımda da vurgulamıştım. Yerelde çalışan kimi yöneticilerin, kendi yereline bir tür “oryantalist” muamelede bulunması içler acısı bir durum. Sözgelimi kimi salonlar tiyatro oyunlarına tahsis yaparken ekipleri “amatör” / “profesyonel” diye ayırıyor. Burada “profesyonel” olarak nitelendirdiğiniz, bütçenizden para vererek kente davet ettiğiniz oluşumlar. Lliteratürü tersyüz ederek küçümsediğiniz “amatör” olansa içinizden çıkan… Ne acı… Benzer şeyler, kimi etkinliklerin ücretlendirilmesi politikasında da geçerli. Burada da bir tür “aşağılık kompleksi” karşımıza çıkıyor. Sonuçta “amatör”, niteliği tartışmalı olsa da “dışarıdan” getirilen organizasyona aktarılan bütçenin hayalini dahi kuramıyor! Tekrarlama pahasına söyleyeyim, bu kafanın ulaştığı nokta Altın Portakal’da karşımıza çıkmış, “dışarıdan getirilen organizatör” marifetiyle koskoca festival, 60. yaşını kutlayamaz duruma gelmiştir. Bundan yara alan koskoca bir kenttir. Maaşı düzenli olarak ödenen Ankaralı yönetici değil!

Sohbetimizi “Bu kentte sanat adına umut var mı?” sorusuyla noktalayalım.

Ekonomik sorunlarla boğuşan, trafiği sorun yumağına dönmüş, iç ve dış göçün tüm sancılarını bünyesinde toplayan kentlerdeki öncelik sıralamasında sanatın alt sıralara düşmesini, konjonktürel bakımdan anlıyorum. Ama Cumhuriyet’in ilk yıllarında, onca zorluk arasında Halkevi bünyesinde çıkarılan yayınlar, düzenlenen oyunlar ve konserler akla getirildiğinde karamsarlığım azalıyor. Altın Portakal’ı 1960’larda başlatan kadro da yokluklar içindeydi; Antalya ortalama bir Anadolu kasabasından halliceydi. Buna karşın verdikleri kurumsallaşma mücadelesi, ülkenin en yaygın sanat formu olan sinemaya ve Yeşilçam sektörüne hayat suyu verdi. Önemi ilk anda anlaşılamasa da sanata yapacağınız her doğru yatırım, genç kuşakların “kentli” bireylere dönüşmesini ve geleceğe daha umutla bakmanızı sağlar. Unutulmasın ki yüksek medeniyete erişenler, bunu yalnızca paranın ve orduların gücüyle değil sanatla da başarmışlardır. Rönesans İtalya’sından Weimar Almanya’sına kadar tarih bunun örnekleriyle doludur.

Muhabir: MUSTAFA KOÇ