Türkiye’de tarımsal üretim ve temel gıda arasındaki ilişki uzunca bir süredir toplumun en önemli tartışma konularından biri. Soğan ve patatesin siyasete yön verdiği, et kuyruklarının sosyolojik fotoğraflar verdiği, sarımsağın kilogram fiyatının 400 TL’ye ulaştığı, dünyada en fazla beyaz ekmek tüketen toplumlardan birine dönüştüğümüz bir süreçte tarımı yeniden düşünmemizi sağlayan yeni bir kitap, tarımsal üretim üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor.

YERELİN ÜRETİMLE GÜÇLENDİRİLMESİ İÇİN YILLARDIR ÇABA HARCIYOR

Tarım ekonomisi konusunda uzunca yıllar bilimsel çalışmalar yürüten Prof. Dr. Tayfun Özkaya, akademik alanın dışında üreticilerle ve üretici kooperatifleriyle temasını sürdürüyor. Yerel tohumların ve geleneksel tarım bilgisinin korunmasına yönelik etkinliklerde yer alan Özkaya, yerelin üretimle güçlendirilmesi konusunda yıllardır çaba harcayan isimlerden biri. Bu konuda çok sayıda kitaba imza atan Özkaya’nın son kitabı, endüstriyel üretimin ve küresel tekellerin kıskacındaki tarımsal üretimin yarattığı krizlerden çıkış için yeni yollar öneriyor.

BUĞDAY VE ÇAY ÜZERİNDEN ÜRETİMİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

Prof. Dr. Tayfun Özkaya’nın Türkiye üzerinden incelediği iki üründen biri olan buğday, tarım devriminin başlangıcından bu yana binlerce yıldır bu topraklar üzerinde yetiştirilen bir ürün. Çayın bu topraklardaki öyküsü ise yaklaşık yüz yıllık bir geçmişe sahip. Ancak buna rağmen buğdayda da, çayda da dünyada en fazla tüketimin yapıldığı ülkelerden biriyiz. Bu haliyle konuyu ele almak için seçilen her iki ürün de vazgeçilmezlerimiz arasında. Nisan 2025’te okurla buluşan ‘Başka Bir Tarım Politikası ve Agroekoloji’ adını taşıyan kitapta, buğday ve çay üretimi üzerinden destekler, ürün fiyatları ve üretim verileriyle Türkiye’de tarımsal üretimin ve üreticilerin içinde bulunduğu çıkmazları sorguluyor.

TARIM, EV VE BİLİM BİRLEŞİNCE AGROEKOLOJİ ORTAYA ÇIKTI

Kitapta tarımsal üretim açısında bir öneri olarak sunulan ‘Agroekoloji’ kavramı, Latince tarla ya da tarım anlamına gelen ‘argo’ kelimesi ile Yunanca kökenli ev anlamına gelen ‘eko’ ve bilim anlamına gelen ‘loji’ ifadelerinin birleşmesinden oluşmuş. Bir başka deyişle, önce işlenen toprağı tanımayı, onun bilgisine sahip olmayı öneren bir kavram. Prof. Dr. Tayfun Özkaya, bu haliyle agroekolojiyi endüstriyel tarıma alternatif olduğunu savunuyor: “Endüstriyel tarım, büyük ölçüde tarımsal işletme dışında satın alınan tarım kimyasallarına, şirket tohumlarına büyük ve ağır tarımsal makinelere, yoğun su kullanımına dayanır. Agroekolojide ise tarım işletmesi, girdilerini büyük ölçüde kendi içinden sağlar, tarım kimyasalları yerine bir yandan halkın bilgisine diğer yandan bununla uyumlu bilimsel ve teknolojik bilgilere dayanır. Kabaca endüstriyel tarım, tarım kimyasallarına dayanırken, Agroekoloji bunlar yerine ekolojiyi kullanır. Agroekoloji, çiftçinin üretim maliyetini düşürür. Eşitlik, biyoçeşitlilik, köylü haklarını savunur. Tüketicinin ve diğer çalışanların da refahını amaçlar.”

ORGANİK TARIM AŞILMASI GEREKEN BİR YOL

Agroekolojinin hem bir bilim, hem de bir uygulama ve hareket olduğuna dikkat çeken Özkaya, bu uygulamanın organik tarıma kökten karşı olmasa bile bu modelin aşılması gereken bir yol olduğunu savunuyor. Organik tarımın şirketler tarafından üretilen gübrelere ve sertifikasyona bağımlı hale geldiğini vurgulayan Özkaya, yüksek gelir gruplarının hedeflenmesiyle organik tarımın büyük ölçüde kapitalizm tarafından evcilleştirildiğini öne sürüyor ve bu modelin Agroekolojik ürerimle aşılmasını öneriyor.

ÜRETİCİLER DESTEKLENMELİ, KÖYLÜ PAZARLARI YAYGINLAŞTIRILMALI

Yoğun kimyasallar, aşırı su tüketimi ve küresel şirketlerin hegemonyasına dayalı endüstriyel tarımdan agroekolojik tarıma aşamalı bir geçiş yapılabileceğini vurgulayan Özkaya, ekolojik üretimin çiftçilerin girdi maliyetlerini düşüreceği gibi tarımdan kaynaklı çevresel etkileri de azaltabileceğine işaret ediyor. Bunun için mevcuttaki üretim modelinden sağlıklı bir geçişe ihtiyaç var. Üreticilerin ürünlerini doğrudan tüketiciye ulaştırabileceği köylü pazarları ile gıda topluluklarının yaygınlaştırılması, çiftçi ve tüketici kooperatiflerinin yanı sıra küçük üreticilerin de desteklenmesi gerekiyor.

BUĞDAYDA ÇİFTÇİNİN KAZANCI YÜZDE 18, GİRDİLER YÜZDE 50 ARTTI

Türkiye’de uygulanan neoliberal tarım politikalarının çiftçiler için ciddi sorunlara yol açtığını vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Özkaya, bu durumun tarımsal üretimi gerilettiğini ve ithalata olan bağımlılığı artırdığını kaydediyor. 2024 yılındaki buğday alım fiyatlarını inceleyen Özkaya, ödenen desteklerle birlikte çiftçinin eline geçen paranın bir önceki yıla göre sadece yüzde 18,9 arttığını ancak aynı dönemde tarımsal girdi fiyatlarındaki artışın yaklaşık yüzde 50 seviyesinde olduğunu belirtiyor. Bir öndeki yıla göre tüketici fiyat endeksindeki artış ise yüzde 75 oranında. Bu tablo karşısında üretimde gerileme yaşanırken, ithalatta artış yaşanıyor.

Buğday (3)

TÜRKİYE MAKARNA VE UN İHRAÇ ETMEK İÇİN BUĞDAY İTHAL EDİYOR

Makarna ve un ihraç etmek için buğday ithal eden Türkiye’nin buğdayda kendi kendine yeterliliğinin 2022-2023 döneminde yüzde 95 olduğuna işaret eden Özkaya, ekmeklik buğdayda bu oranın yüzde 86 olduğunu belirtiyor. Özkaya’ya göre, makarna ve un ihracatı için yapılan buğday ithalatının ihraç fazlası ürün fiyatlarının dünya fiyatlarının yarısı düzeyinde ve düşük olması nedeniyle döviz kaybına yol açıyor.

ÇAYDA ALIM FİYATI YETERSİZ, ÜRETİM ALANLARI TAHRİP EDİLİYOR

Çay üretimindeki sorun sarmalı da giderek daha karmaşık hale geliyor. 2024 yılında çay alım fiyatlarının kilogram başına 17 TL olduğunu kaydeden Özkaya, destekleme bedeli de eklenmesine rağmen girdi fiyatları ve tüketici fiyat endeksine göre alım fiyatının yetersiz kaldığını vurguluyor. ÇAYKUR’un uyguladığı kota nedeniyle üreticinin ürününü 12 TL’den satmak zorunda kaldığını belirten Özkaya, çay üretim alanlarının yoğun olduğu bölgedeki madencilik, HES’ler ve orman açmaları ile aşırı gübre kullanımının yarattığı ekolojik sorunların çay verimini düşürdüğünü, toprak kaymalarına neden olduğunu dile getiriyor.

TARIM POLİTİKALARI ÇİFTÇİLERİN KAZANCINI DÜŞÜRMEYE YÖNELİK

Türkiye gibi birçok ülkede çiftçilerin eline geçen fiyatları düşürmek için fiyatların geriletilmesi politikalarının izlendiğini belirten Özkaya, 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanununun bu anlayışla hazırlandığını, üstelik tarımsal desteklerin kanunda öngörülen GSMH’nin yüzde 1’inin bile altında kaldığını kaydediyor.

GEZEGENİN ATEŞİNİ SÖNDÜRECEK YENİ BİR TARIM POLİTİKASI

Küresel iklim değişikliğinin etkilerinin de giderek arttığına işaret eden Özkaya, agroekolojinin, kömür ve petrol gibi fosil yakıtlardan vazgeçme sağlanması durumunda gezegenin yükselen ateşini düşürebilmek için bir yol olabileceğini savunarak çıkış yolu için önerilerini de özetliyor: “Ekolojik tarım, karbondioksitin toprağa gömülmesinde ve endüstriyel tarımın neden olduğu sera gazi emisyonunu en aza indirme de oldukça başarılıdır. Ayrıca küresel iklim değişikliğine tarımın uyumunun sağlanmasında büyük bir kapasiteye sahiptir. Belli bir geçiş aşamasını içeren bir taktik ve strateji belirlenebilirse Agroekoloji, içinde bulunduğumuz ekolojik ve ekonomik krizden kurtulmasında büyük rol oynayabilir. Hobi bahçesi etiketi altında tarım topraklarının yağmalanmasına kapalı bir kent tarımı hareketi, özellikle yoksullara, işsizlere, kadınlara ve gençlere büyük yararlar sağlayabilir. Kısacası neoliberal hegemonyanın dışında düşünerek yepyeni şeyler yapmak gerekiyor. Tarım, gıda bütün bir toplumun sorundur. Değişimde tüketici, çiftçi herkesin çaba ve katkısını ihtiyaç var. Bütün bir topluma heyecan verecek yeni bir tarım politikasına programına ihtiyacımız var. Bu program, bütün vatandaşlarımızı doğrudan ilgilendirecektir.”

Hem akademik hem de eylemci kimliği ile yıllardır Türk tarımının içinde bulunduğu açmazlarla ilgili çıkış yolları arayan Prof. Dr. Tayfun Özkaya, başka bir tarımın mümkün olabileceğine ilişkin ipuçlarını sıraladığı kitabında, üreticiden tüketiciye, çiftçi örgütlerinden çevre mücadelesi veren gruplara kadar toplumun tüm kesimleri için yeni ufuklar sunuyor.

Kaynak: ANTALYA KÖRFEZ GAZETESİ - YUSUF YAVUZ