Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali için geri sayım sürerken, festivalin simgesi haline gelen altın renkli “Venüs” heykelleri kentin önemli noktalarına yerleştiriliyor. Bu yıl festivalin 62’nci yılına özel 62 heykel kentin caddelerini süsleyecek.

ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ’NİN GELİŞİM SÜRECİ

1960 yılında Antalya Belediyesi, festival düzenlemesi için Film Yönetmeni ve Belediye Başkanı Ömer Eken'in yakın arkadaşı Behlül Dal'a yetki verdi. Ancak kader, 27 Mayıs'ta gerçekleşecek askeri darbe nedeniyle festivalin o yıl yapılamayacağına karar verdi. Bir başka seferde ise 20 yıl sonra 12 Eylül darbesi engel oldu.

Dr. Avni Tolunay, 1963 yılında Antalya Belediye Başkanı seçildiğinde, sinemanın büyüsüne inanıyordu. Bu dönemde Türkiye'nin en popüler sanat dallarından biri olan sinema da festival bünyesine dahil edildi. İşte böylece 1964 yılında ‘Antalya Altın Portakal Film Festivali’ doğdu.

ANTALYA’NIN SİMGESİ PORTAKAL İLE VENÜS’ÜN BULUŞMASI

Kent için yeni bir amblem arayışı içinde olan yetkililer, Antalya'nın simgesi olan portakalı, denizi, tarihsel ögeleri Venüs heykeliyle birleştirdi. Portakal sadece ödülde değil, festivalin adında da yer aldı. Altın Portakal Heykelciği ya da Venüs Heykeli, 2005 yılına kadar Altın Portakal Ödülü olarak verildi. 2005-2008 yıllarında ödülün şekli değiştirilse de 2009'daki festivalden itibaren yeniden Venüs heykeli ödül olarak verilmeye başlandı. Altın renginde olan bu heykelciğin tasarımı ise sol elinde bir portakal tutan bir kadının biçimini taşıyordu.

Antalya'nın sokakları artık portakal kokusu taşıyordu ve bu kokunun ardında yatan hikaye, bir kentin dönüşümüne ve sanatın zaferine dairdi. Altın Portakal Film Festivali, sadece ödüllerle değil, aynı zamanda bir şehrin ruhunu taşıyan bir öyküydü.

VENÜS HEYKELİ VE MİTOLOJİK KÖKENİ

Venus de Milo (Milos Venüsü) antik Yunan heykelciliğinin en ünlü eserlerinden biridir. MÖ 130 ile MÖ 100 yılları arasında yapılan heykelin Yunan aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’i (Romalılar için ise Venüs) betimlediği düşünülür. Mermerden yapılan heykel 203 santimlik boyuyla doğal boyutlardan biraz daha büyüktür. Heykel 1820 yılında o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan Milos Adası’nda bulunmuştur ve ismi de buradan gelir.

Yunan Mitolojisi’nde Akdeniz’ in beyaz köpükleri arasında doğduğu rivayet edilen aşk tanrıçasının mermerden yapılmış beyaz vücudu asırlar süren uykusundan sonra Milos adasının karanlık bir köşesinden yeryüzünün ışığıyla buluşmuştur. Bazı araştırmacılar yontunun Aphrodite/ Venüs’ ü değil, deniz tanrıçası Amphitrite’yi tasvir ettiğini görüşünü ortaya atmışlardır ki, bunun temel nedeni tanrıçanın Milos adasında ayrı bir yere sahip olması ve burada çok sevilmesidir.

GÜNÜMÜZDE PARİS’TE LOUVRE MÜZESİ’NDE SERGİLENİYOR

Venüs heykeli günümüzde Paris’teki ünlü Louvre Müzesi’nde yerleştirilir ve bugün de aynı yerdedir. Avrupa müzelerini süsleyen birçok değerli eserler gibi Venüs heykeli de Osmanlı devletin sınırları dâhilinde bulunmuş olmasına rağmen yabancı bir ülkeye kaçırılmıştır. Heykel o günden beri Paris’in en önemli saray ve müzesi olan Louvre Müzesi’nin en değerli parçaları arasındaki yerini alır.

AŞK, GÜZELLİK VE SANAT TANRISI

Milos Venüsü zamanla sadece aşk ve güzellik tanrısı değil aynı zamanda sanatın tanrısı haline gelir. Prusya işgali, Paris Komünü ve dünya savaşları sırasında dikkatle korunur. Keşfedildiği günden beri inanılmaz bir yankı uyandıran Milos Venüs’ü hala dünya çapında hayranlık uyandırmaya devam etmektedir.
Milos Venüsü’nün teması Romalıların Venüs, Yunanlıların da Afrodite olarak tabir ettikleri tanrıçadır. Heykelin ilk bulunduğu yerde elinde bir elma tutan yontma bir kolun da bulunduğunu düşünülür. Efsaneye göre Truvalı Paris, Venüs’ü dünyadaki en güzel kadın seçerek ona altın bir elma vermiştir.

Sevgiyi ve aşkı simgeleyen tanrıça, büyüsünü, çevresindeki başka tanrısal varlıkların aracılığıyla gerçekleştirir; Örneğin bazı efsanelere göre Eros onun oğludur ve Thegonia’da Afrodite’den çok önce doğmuş evrensel bir güç olarak anlatılır.

PEK ÇOK SANATÇIYA ESİN KAYNAĞI

Milos Venüsü Helenistik Dönem’ den Rönesans’a kadar pek çok sanatçıya tükenmez bir esin kaynağı olmuştur. Antik Yunan kültürü yerini Roma’ya bırakırken çoğu mitte olduğu gibi aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit de ismini değiştirerek Roma uygarlığındaki yerini alır. Her ne kadar yunan sanatında Afrodite daha kadınsı özellikleriyle ön plana çıksa da bundan böyle artık Venüs adıyla anılacaktır. Mitolojik bir kahraman olarak çıplaklığı kabul edilebilir kılan Venüs imgelemi, çağlar boyunca ideal güzelliğin simgesi olarak kadın çıplaklığı ile ilgili her türlü eşiğin aşılmasına öncülük etmiştir ve bu konuda Praksiteles’in ünlü “Knidos Afroditi” adlı eseri de ona eşlik etmiştir. Bu iki eser, ‘Knidos Afroditi’ ve “Milos Venüsü” yontuları, kadının çıplak betimlemesinin estetik bir obje olarak yorumlandığı en önemli eserler olmuşlardır.

Muhabir: VİLDAN ÖZKAN