Antalya’nın Döşemealtı ilçesinde, Yeniköy Mahallesi sınırları içerisinde bulunan Roma dönemine ait küçük taş köprü, kaderine terk edildi. Bir süre önce de Muratpaşa ilçesinde, 13. yüzyılda Selçuklu Devleti döneminde inşa edilen tarihi Düden (Cırnık) Köprüsü, ilgisizlik nedeniyle adeta otların arasında kaybolmuştu. Her iki köprü için şuana kadar harekete geçilmemesi tepki çekti.
KÖPRÜLER UNUTULDU
Milattan sonra 2. yüzyılda inşa edilen ve halk arasında “Cavur Arığı” olarak bilinen antik su kanalı üzerine kurulan köprü, Kırkgözler kaynağından Anydros-Eudokias antik kentine su taksimi sağlıyordu. İri kesme taşlarla tek kemerli olarak yapılan köprü, Antik Pamfilya Bölgesi’nde bilinen en küçük Roma köprüsü olma özelliğini taşıyor. Kültürel mirasın korunmasına ve gelecek nesilete aktarılmasına öncülük eden Orhan Deniz Kaplan, köprünün korunmasına yönelik çağrısını yeniledi.
KORUMA ÇAĞRISI
Antalya Körfez Gazetesi muhabiri Ertuğrul Gün'ün haberine göre; Kaplan, köprünün Yeniköy Mahallesi içerisinden geçen Perge-Eudokias-Attaleia (Antalya) antik yol güzergahı üzerinde bulunduğunu belirterek, “Bugün neredeyse unutulmuş durumda. Önüne DSİ tarafından konulan su yönlendiricisi ve hemen yanındaki incir ağacı köprünün görünümünü kapatmış durumda. Bu eser hem korunmalı hem de görünür hale getirilmeli.” dedi.
CIRNIK GÖRÜNMEZ OLDU
Unutulan bir başka köprü ise 13. yüzyılda Selçuklu Devleti döneminde inşa edilen tarihi Düden (Cırnık) Köprüsü oldu. Köprünün batı girişi ilgisizlik nedeniyle adeta otların arasında kayboldu. Yaklaşık 275 metre uzunluğa sahip, sekiz kemerli taş köprünün bazı bölümleri 1 metreyi aşan yabani otlarla kaplandı. Köprünün çevresinden geçen vatandaşlar duruma tepki gösterirken, kaç gündür otların temizlenmemesi tepkileri arttırdı.
ROMA DÖNEMİNE UZANIYOR
Düden Çayı üzerine inşa edilen köprünün ilk temelleri, Roma dönemine uzanıyor. MS 2. yüzyılda inşa edilen Roma köprüsü zamanla yıkılmış, günümüzdeki taş köprü ise 13. yüzyılda Selçuklu mimarisiyle yeniden yapılmıştı. Zamanla çeşitli onarımlardan geçen yapı, 16. yüzyılda Osmanlı döneminde de restore edildi. Onarım masrafları Karahisâr-ı Sahib Sancağı’ndan Kadı Süleyman’a ait vakfın gelirleriyle karşılanmıştı.