Paleosismolog Dr. Ramazan Demirtaş, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı dikkat çekici paylaşımda, özellikle 4.0 ve üzeri büyüklükteki sarsıntıların ardından anında medya organlarına başvuran bazı uzmanların yaklaşımını mercek altına aldı.
Demirtaş, deprem sonrasında ekrandan ekrana hızla geçiş yapan bu kişileri eleştirirken, yaptıkları yorumların bilimsellikten uzak, spekülatif bir zemin oluşturduğunu öne sürdü. Demirtaş'ın eleştirinin temelinde, bilim insanlarının kriz anlarında kamuoyuna bilgi aktarma yöntemleri ve etik sorumlulukları yer aldı.
HAYALET DEPREM SENDROMU: KORKU İKLİMİ
Dr. Ramazan Demirtaş’ın sert eleştirisini şu ifadelerle dile getirdi:
"Her 4.0 ve üzeri #deprem sonrası SIFIRINCI DAKİKAda ekrandan ekrana koşanlar, hayal ürünü 7.0 üzeri deprem(ler) ürettikleri için, kendileri bizzat HAYALET DEPREM SENDROMU yaşıyor olmaları gerekir ki, toplum üzerinde KORKU iklimi oluşturabilsinler. Başka türlü gündemde kalamazlar."
Demirtaş, bu durumu "Hayalet Deprem Sendromu" olarak tanımladı. Bu sendrom; bilimsel dayanağı olmaksızın, her küçük deprem sonrasında toplumsal endişeyi artıracak şekilde büyük ve hayali (7.0 üzeri) deprem senaryoları üretmek, bu yolla medya görünürlüğünü sürdürmek ve kamuoyunda korku iklimi oluşturmak anlamına geliyor. Demirtaş’a göre, bu yöntemler bilimsel ciddiyetten uzaklaşarak uzmanların sadece gündemde kalma çabasına işaret ediyor.

BİLİMSEL İLETİŞİMDE SORUMLULUK
Demirtaş'ın eleştirisi, deprem gibi kritik konularda kamuoyunun doğru ve sakin bir şekilde bilgilendirilmesi gerekliliğini vurguladı. Sismolojik verilerin anlık duygu veya spekülasyon yerine, uzun vadeli jeolojik araştırmalar ve resmi kurumlarca teyit edilmiş bilgilerle paylaşılması bilimsel iletişim etiğinin temelini oluşturduğunu hatırlatan Demirtaş, bu açıklama ile Türkiye’de deprem sonrasındaki medya trafiğinde uzmanların rolü ve etik sorumluluğu konularını yeniden yorumlayan isim olarak gündemdeki yerini aldı.





