Uzunca bir süredir sokak hayvanları yasasını tartışıp duruyoruz. Özellikle de yasanın sokak köpekleri ile ilgili olarak, 30 gün içerisinde sahiplendirilmezse uyutulacağına ilişkin bölümünü.
Konu, sadece insanların güvenlik sorununa indirgenmiş durumda. Ama konu bundan çok daha derin ve kapsamlı. Öyle ki; insanlığın uygarlık yürüyüşünde çok önemli bir eşik olduğunu göremiyoruz. 
İnsanlığın uygarlık yürüyüşünde çok önemli bir eşik. Çünkü insanlığın 1789 Fransız Devrimi ve onun temel çıktısı olan ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ ile başlayan ‘hak’ tartışması, süreç içerisinde önce ‘insan’ kavramını derinleştirdi ve alt başlıklarını üretti. ‘Kadın hakları’, ‘engelli hakları’, ‘LGBT hakları’ gibi insana ait alt başlıklarda gelişti ve zenginleşti.
Bu zenginleşme, insanın uygarlık yolunda çok önemli kazanımları olarak geri dönülmez bir şekilde yerini aldı.
Bugün geldiğimiz nokta artık bu ‘hak’ kavramı, insan tanımının dışında, doğada insan dışındaki türlerin de hakları konusuna geldi dayandı. Örneğin veganlık, bu insan dışındaki türlerin haklarını savunma konusunda güçlü bir felsefeye dayanan davranış biçimi olarak yaygınlaştı.
Tabi bu noktaya çok da kolay gelinmedi. Her ‘hak’ mücadelesinde olduğu gibi devreye önce ‘üstün’ olanın merhameti girdi ve aslında güçlü olanın, zayıf olana merhameti gibi gösterildi. Fakat sonradan bunun bir merhamet değil, olması gereken olduğu, çoğunlukla ‘zor’ ile anlatıldı ve bir hak olarak yerini aldı. 
Bilindik bir cümle ile açıklayacak olursak; “Tanrı’nın verdiği canı, Tanrı’dan başkası alamaz” cümlesi günümüzde sadece insanı değil, bütün canlı türlerini kapsamaktadır.
Günümüze gelecek olursak, TBMM’ye sunulan hayvan hakları yasasındaki sokak köpeklerinin uyutulması insanın verebileceği bir karar değildir. Temel ilke, her canlının yaşam hakkına sahip olmasıdır. 
Sokak köpeklerinin uyutulma kararının arkasında insanın güvenliği sağlama gerekçesi var. Ama kimse, sokak köpeklerinin güvenliğini tartışmıyor. Doğandan çok iyi biliyoruz ki, insan dışında hiçbir canlı türü, güvenlik (açlık da bir güvenlik sorunudur) sorunu yaşamadan saldırganlaşmaz. Eğer sokak köpekleri saldırgan bir tavır sergiliyorlarsa, bulundukları bölgede bir güvenlik sorunu hissediyorlardır. Olması gereken, sokak köpeklerini uyutmak değil, sokak köpekleri ile ilişkilerde insanları bilinçlendirmektir. Bunun da ilk adımı, bütün canlıların yaşam hakkına saygı duymayı öğrenmektir.
Bu yönü ile tartışma, çok derin ve kapsamlıdır. 
Ama şunu da not edelim. Eninde sonunda insanlık, nasıl kendi içerisinde yaşam hakkına saygı duyarak bir arada yaşamayı öğrendiyse, doğada kendi dışında türlerin de yaşam hakkına saygı duymayı öğrenecek ve bugün TBMM’de tartışılan yasa için özür dileyecektir. 
Bu arada, hazır konu buyken, bir hakkı da teslim etmek gerekiyor.
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Geçici Hayvan Bakım Merkezi’ni gördünüz mü, bilmiyorum. Görmediyseniz, mutlaka görmenizi salık veririm. Acil kayıt ünitesinden, sokak hayvanlarının korunduğu bölümlere kadar çok güzel sistem yaşama geçirilmiş. Çalışanlar işinde uzman veteriner ve teknikerler. Eğer böyle bir bakım eviniz varsa, öldürmek zaten seçenek olmaktan çıkmıştır. 
Bu nedenle de teşekkürler Antalya Büyükşehir Belediyesi, teşekkürler Muhittin Başkan.