“Bir insan bir hayvanı gerçekten sevene kadar ruhunun yarısı uykudadır.” Anatole France

On yıldır Çavdır’da yazlıkçıyım. Çok sayıda sokakta dolaşan, aç bilaç, karnı beline yapışmış köpekler vardı. Hepsi de birbirinden güzel, soyları başka başka, rengarenk köpekler. Her hallerinden belli ki bunları birileri hevesi geçince sokağa terk etmiş. Söylentilere göre; Antalya’dan kamyonlarla getirilip bırakılmış. Doğru mu yanlış mı bilemem ama Antalya’da da böylesi iyi cins köpekleri yalnız ve bakımsız olarak görüyoruz. Çavdır belediyesi bu köpeklere mama dağıtmaya başladı, çok sevindik. Sonra yok oldular. 

Ben de her hafta bir çuval ekmek alarak, köpeklere veriyordum. Bu nedenle komşularım bana sözlü saldırılarda bulundular. Neymiş mahalleye köpekleri alıştırıyormuşum. Sanki mahalle sadece onlara ait. Hayvan sevmeyen, insanı da sevmezmiş. Onlar, ne hayvan seviyor ne de çiçek. Sanki taşıdıkları sevgisiz bir yürek. Umarım onlardan çok değildir. Yoksa dünya kararır kalır.  

Bu köpeklerin içinde boyu uzun, iri yarı, ayakları benim ayalarımdan büyük, gösterişli bir köpek beni seçti. Adını “Cesur” koydum. Çabucak öğrendi adını. “Cesur” deyince neredeyse koşar gelirdi. Öyle mahzun, öyle acıklı bakardı ki gözüme, içim erirdi. Mark Twvain bir gün İstanbul’a gelmiş ve şöyle yazmış. “Hayatımda hiç bu kadar mahzun bakışlı ve kalbi kırık sokak köpekleri görmedim.”

Her yürüyüşe Cesur ile birlikte çıkardık. Koluma girer, yanımda yürür, evimin bir bireyiydi. Diğer köpeklerden beni kıskanırdı, yanıma gelseler, acımasızca saldırırdı. Onlara verdiğim yiyecekleri yer, onları kovardı.
Yarası hiç eksik olmazdı. Köylüler köpeklere vurmayı alışkanlık edinmişler. Bir gün birlikte yürüyüşe çıktık, hayvan sevmeyen komşunun evinin önünden geçmemiz gerekiyor, köpek durdu ve inatla oradan geçmek istemedi. Anladım ki o adam canını yakmış. Arkadan dolaşarak yürüdük.
Birlikteliğimiz üç yıl sürdü. Kışı yalnız geçirirdi. Baharda ben Çavdır sınırına gelince haberi olur, koşar gelirdi. Bana köpekleri sevmeyi Cesur öğretti. Korkakça yaklaşan ben şimdi korkmadan onlara dokunabiliyorum. 

Cesur yok. İçimde özlemi dağ gibi. Ona ne olduğunu bilmiyorum. Bazen komşumu suçluyorum. Ölmeseydi mutlaka beni bulurdu. Bilsem ki kilometrelerce uzakta, gider onu bulurum. 
Köpekleri uyutacaklarmış. Ne hakla? Dünya, bütün canlılara ait değil mi? Yaşamak her canlının hakkı değil mi? Sokakta insanlara zarar verdiklerini söylüyorlar. Sokakta başkalarına zarar veren insanları uyutuyor muyuz? Kadınları öldüren erkekleri, trafikte kuralları hiçe sayanları, çocuklara zarar verenleri ve daha nice kötüleri uyutuyor muyuz? Bu ülkede, köpekler günde kaç insan öldürüyor? İnsanlar günde ne kadar insanın canına kıyıyor? Köpekler mi daha zararlı, yoksa insanlar mı? Her sorunun bir tek çözümü olamaz. TIP köpekleri hastalık tanısında kullanmaya başladı. Depremi köpekler hisseder, ulumaya başlarlar. Binlerce yıldır insanın arkadaşı, yoldaşı, dostu, koruyucusudur köpek. Bu mu karşılığı? Umarım öldürmenin dışındaki çözümler akıllarına gelir de mahzun bakışlı güzeller yaşamayı sürdürebilir. Kızılderili Reis’in dediği gibi “Doğanın başına ne gelirse, insanın da başına o gelir.”