31 Mart’tan sonra belediyeler, ister yeni seçilmiş olsun ister göreve devam etsin, bir borç batağı içerisinde yeni döneme başladılar. Bunun üzerine, özellikle CHP’li belediyelerin yatırımlarını etkileyecek olan tasarruf tedbirler genelgesi gelince ekonomik durum iyiden iyiye sıkıştırmaya başladı.

Bu noktada da belediyede başta başkanlar olmak üzere karar alıcılar iki konu üzerinde yoğunlaşıp uygulamalara başladılar.

Birincisi; işçi çıkarmak. Bu noktada da ağırlıklı olarak belediyeleri ilçe belediyelerinde %30, büyükşehirler %40 olan bütçe – personel dengesi gerekçe olarak gösterildi. Bu açıklama şu soruyu doğurdu: 31 Marttan önce bu yok muydu?

İkincisi; arazi satışı. Belediyeler, kendilerine ait ve para getirecek arazilerin satışı için düzenlemelere başladılar. Önümüzdeki günlerde belediye meclislerinde arazi satışı için gerçekleştirilecek imar değişikliklerini çok konuşacağız.

Her iki uygulamanın ortak özelliği, akla ilk gelen çözümler olması. Genellikle de akla ilk gelen çözümler doğru çözümler değil, anlık, günü kurtaran uygulamalardır. Belediyeler de bunu tercih ediyorlar.

Oysa, işçi çıkarmak ya da arazi satmak dışında da çözümler var. Bu çözümler, kısa vadede beklenen sonuçları üretmeyebilir ama orta vadede etkili ve kalıcı sonuçlar alınacaktır.
Bunlardan birisi, belediyelerin kendi aralarında bir ekonomi yaratmasıdır. 
Örneğin, bir belediyenin asfalt, bir başka belediyenin parke taşı, bir diğerinin peyzaj için kent mobilyaları, kesme çiçek üretim tesisleri bulunuyor.
Bu kalemler, bütün belediyelerin temel harcama kalemlerinden bazılarını oluşturuyor. 
İşte bu kalemlerin tedariğinde, belediyelerin açtıkları ihalelere, diğer belediyeler girmeli ve bu desteklenmelidir.
Antalya için somut örnekleyecek olursak; Alanya Belediyesi’nin açtığı asfalt ihalesine Muratpaşa Belediyesi girmeli. Ya da Kepez Belediyesi’nin açtığı kesme taş ihalesine Döşemealtı Belediyesi girmeli. Antalya Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyelerinin peyzaj ihalelerinde çiçek kaleminden dahil olmalı.
Bu yolla hem belediyeler arası bir ekonomi oluşacak, hem de ihaleyi açan belediye, ihtiyaç duyduğu malzemeyi başka bir belediyeden karşılayarak en az maliyetle edinerek, özel sektöre aktaracağı kaynağı başka bir belediyeye vererek o belediyeye ekonomik bir girdi sağlayacaktır.

Elbette bu yol tercih edilirse, yıllardır bu kalemlerle zenginleşen, kendilerine ayrıcalık sağlayan isimlerin tekerine çomak sokulmuş olacaktır.
Bu yolla kamu kaynakları özel sektör değil, yine kamu yararına kullanılmış olacak, kazanan küçük ve ayrıcalıklı bir zümre değil, halk olacaktır.
Sonuçta sorun, çözümü nerede aradığımızla ilgili.

Özellikle CHP’li belediyeler, seçimden önce kullandıkları ‘toplumcu belediyecilik’ kavramını yaşama geçirmenin yollarını ararlarsa, işçi çıkarmadan ya da arazi satmadan da sorunların çözümünün olduğunu göreceklerdir.