25 Nisan 2024 Perşembe günü, Kent Konseyi’nin daveti üzerine kurumda bir Altın Portakal brifingi vermiş, festivalin bundan sonra izleyeceği seyir konusunda görüşlerimi paylaşmıştım. Konuya ilişkin hazırladığım metin, sonradan ortak bir açıklamaya dönüşse de, kimi uyarıların altını daha koyu çizmek ve vurgu yapılan konuları ilk elden anımsatmak bakımından orijinal metni paylaşmak istiyorum.

Şenlikten Organizasyona

Antalya’nın piyasa diliyle söyleyecek olursak, kültürel zeminde en büyük “marka değerlerinden” olan ve sinemamızın 60 yıl boyunca en prestijli ödüllerini vererek sektörü taçlandıran Altın Portakal Film Festivali’nde başarıya ulaşmanın yolunun, etkinliğin köklerine dönmek olduğunu düşünüyoruz.
Behlül Dal ve Avni Tolunay’ın, bir dünya cenneti olan kentlerini ülke genelinde tanıtmak olan Antalyalılarla çıktıkları anlamlı yol, aradan geçen süre boyunca kuruluş ideallerinden uzaklaşmış görünmektedir. Ne yazık ki festival’e dışarıdan atanan organizatörler, etkinliğin kent açısından önemini algılamaktan uzaktır. Oysa Altın Portakal, Antalya halkı için bir film festivali olmaktan çok daha ötesini ifade etmektedir. Bu etkinliğin sanatsal / sinemasal niteliği çok önemli olsa da, olgunun sosyolojik bir yanı da bulunmaktadır. 60’lı ve 70’li yılların festivallerindeki “şenlik”, “karnaval” havası, son dönemde birkaç salona indirgenmiş ve ancak şanslı bir azınlığın takip edebildiği bir organizasyon havasına bürünmüştür.

Kente Dokunan Bir Festival

Temel misyonunu sadece bir “film festivali” hazırlamakla sınırlandıran atanmış organizatörler, geniş kesimlerin ne zaman başlayıp bittiğini anımsamadıkları bir festival planlaması yapmaktadır. Yalnızca açılış ve kapanış gecelerinde verilen konserler ve ödül törenlerinin takip edilebildiği bir organizasyonun geçmişteki gibi halkı kapsamadığı ortadadır. Festival organizasyonuna birkaç aylığına Antalya’ya gelerek hazırlanan bu organizatörler, öteden beri bir sinema kenti olan Antalya’nın kültürel kodlarına uygun, yeni sanatsal heyecan yaratacak çalışmalarla da ilgilenmemektedirler. Süreç içinde Altın Portakal Film Festivali’ni takip edenler, çoğunluğu İstanbul’dan gelen bir davetli topluluğudur. Festival, kente dokunabilir olmaktan çıkmıştır.

Bu olumsuz tabloyu tersyüz etmenin yolu, festival organizasyonunu Antalya merkezli kılmaktan geçmektedir. Önceki festivaller göz önünde bulundurulduğunda kent insanında bu birikim olduğu görülecektir. Yılın sadece 6-7 günü için değil, 12 aya yayılan bir etkinlik takvimini ancak festivale kenttin içinden bakan kadrolar gerçekleştirebilir. 

Potansiyeli Açığa Çıkarmak

Geçmişteki gibi, alanında bir ilk olan uluslararası plastik sanatlar sempozyumundan müzik yarışmalarına, tiyatro gösterimlerinden sergi, konferans ve panellere, toplumdaki pek çok bireyin kendisinden bir şeyler bulabileceği bir festivali organize etmek sanıldığı kadar zor değildir; bütün bu çalışmalar bütçe sınırlarını zorlayacak ölçüde de değildir. Ayrıca yeni dönemin teknolojik koşullarına uygun olarak organize edilebilecek, Antalya Valiliği tarafından sekiz yıl boyunca düzenlenen liselerarası kısa film yarışmaları gibi çalışmalara imza atmak da olasıdır. Halka, yine gençlerimiz için plastik sanatlar, tiyatro ve müzik yarışmalarıyla sürdürülebilir, kentin potansiyeli açığa çıkarılabilir.

Bütün bunların yolu, son zamanlarda organizatörler marifetiyle halktan kopuk bir görünüm çizen Altın Portakal’ı aslî sahibi olan Antalya insanına teslim etmek, yürütülecek çalışmalarda kent insanının birikiminden faydalanmaktır.
Kamuoyuna ve festivali planlayan yerel yönetime saygıyla duyurulur.