Türkiye’nin 1959’da başladığı AET/AB yolculuğu bir türlü bitmedi. Kavuşma gerçekleşmedi! Geçen hafta boyunca Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili haberler hafta boyunca işlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in video konferans gerçekleştirdiği ifade edildi. “AB: Türkiye ile diyalog için çalışmayı sürdürmeye hazırız.” başlığı ile verilen haberlerde kamuoyunda olumlu gelişmeler yaşanacak algısı verilmeye çalışıldı. Dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun da 21 Ocak 2021’de Mart zirvesi öncesi Brüksel’e gideceği söylendi.
Hatırlayacağınız üzere Türkiye ile AB arasında katılım müzakereleri 2005’te başlamıştı. AB: 2016 yılında da Türkiye ile üyelik müzakerelerini genişletmeme kararı almış, 2017’de de üyelik sürecine bağlı mali yardımları kesmişti. AB ile aramızda olumlu gelişmeler varmış gibi bir hava estirilse de gerçekte durum nedir?
Birincisi AB’nin böyle bir isteği, heyecanı yok! Fransa’nın genişleme sürecine yönelik veto tutumu ortadayken kimse heyecanlanmasın. AB, Aralık ayında yapılan görüşmelerde bahsi geçen yaptırımları havuç-sopa hamlesiyle Mart 2021’e erteledi.
AB, dünya düzeninde ABD emperyalizminin koltuğu altında yer alan ve sözünden çıkmayan bir yapıdır. ABD BOP’u yürütürken bazı taleplerini AB üzerinden iletmektedir. ABD’nin ve AB’nin gündeminde Türkiye diye bir devlet yoktur. Parçalanmış bir Türkiye vardır. 16 Nisan Referandumu ile Türkiye’de rejim değiştirildiğinde hem ABD hem de AB’nin iktidara kutlama mesajları gönderdiği unutulmamalıdır.
1 Ocak 2021’de AB dönem başkanlığını Almanya’dan devralan Portekiz’in açıkladığı 6 aylık programa bakınız. Ne dış ilişkiler ne de genişleme bölümlerinde Türkiye’nin adı yok!
İkinci olarak Türkiye ne durumdadır ona bir bakmak gerekir. Cumhuriyet’in tüm kazanımlarının, yerüstü ve yeraltı kaynaklarının satıldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Elde edilen gelirle de Türkiye’nin değişimi dönüşümü sağlanmıştır. ABD emperyalizminin projesi olan BOP’ta kullanılmıştır. Kasım 2020’de Somali’nin IMF’ye borcunu neden ödedik sanıyorsunuz? Borcunu ödedik diye Somali’nin zengin uranyum yataklarını biz mi işleteceğiz sanıyorsunuz? Neyse Somali’yi sonraya bırakıp devam edelim.
Özellikle Suriye’ni kuzeyinde mülteciler başta olmak üzere yürütülen operasyonların ekonomimize yansıması da çok ağırdır. Yabancı yatırımcı ve bankaların Türkiye’den alacağı bir şey kalmamış, kredi kapıları da kapanmıştır. Kuyuda damla dahi yok derken boşa söylemiyoruz. AB kapılarında arayış içindeyiz.
Zaten ne istediler de vermedik ki bugüne kadar çark dönsün yeter!
Elbette ki çarkın suyundan Milletimiz bir damla dahi görmüyor…
Gazetecilere saldırılar biter mi?
CHP Eskişehir Milletvekili ve İnsan Hakları ve Çalışma Grubu üyesi Utku ÇAKIRÖZER’in yaptığı açıklamaya bakılınca 2019’da 34, 2020’de 17 ve 2021’de ise 5 gazetecinin saldırıya uğradığı görülüyor. Bu saldırılar adliyeye yansımış fiziksel şiddet vakalarıdır. Oysaki resmiyete dökülmeyen çeşitli şiddet ve tahkirlere maruz kalan gazetecilerimizin sayısı ise saymakla bitmez. Son iki yıldır halka gerçekleri duyurmak için yazan gazetecilere yapılan saldırıların altında acaba yine Millet İttifakının dağıtılması mı yatmaktadır?
Bilindiği üzere Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı(um:ag): 24 Ocak 1993'te öldürülen gazeteci-yazar Uğur MUMCU ile 31 Ocak 1990'da öldürülen Atatürkçü Düşünce Derneği kurucu genel başkanı ve hemşerimiz Prof. Dr. Muammer AKSOY'un ölüm yıldönümlerini belirleyen 24 Ocak-31 Ocak günleri arasındaki haftayı “Adalet ve Demokrasi Haftası” olarak belirlemiştir. 1993 yılından beri düzenlenen haftada; ilimizde ve ülke genelinde adalet ve demokrasi için demokratik kitle örgütleri, yerel yönetimler, partiler ve halkımız el ele vererek dayanışma sergilemektedirler. Etkinlikler her yıl um:ag’ın belirlediği ana tema ile gerçekleşmektedir. Bu yıl ki ana tema “Bu Devlet kimin?” olarak belirlenmiştir.
Cuma günü adalet ve demokrasiyi konuşalım.