Antalya’nın yakın geçmişine ışık tutan anılar, kentin kültürel hafızasında iz bırakmaya devam ediyor. Kent tarihçisi Hüseyin Çimrin’in “Bir Zamanlar Antalya – Yakın Geçmişe Yolculuk” adlı kitabında paylaştığı çocukluk hatırası, sokaklarda oynatılan “üçkâğıtçılık” oyunlarının nasıl bir tuzağa dönüştüğünü çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi.
KALABALIĞA ALDANDI
Antalya Körfez Gazetesi muhabiri Ertuğrul Gün'ün haberine göre; Çimrin’in anlatımına göre olay, bir zamanlar kentin kuytu köşelerinden olan Mermerli Plajı’nın üzerindeki küçük bir parkta yaşandı. Henüz 10-12 yaşlarındayken plajdan çıkıp evine dönerken kalabalığı fark eden Çimrin, merakıyla o tarafa yöneldi. Çimrin “Mermerli Plajı’nın hemen üzerindeki parkta bir kalabalık gördüm. Daha 10-12 yaşlarındayım. Merak edip kalabalığa yaklaştım ve ne olup bittiğini anlamaya çalıştım” dedi.
SÜREKLİ KAZANIYORDU
Çimrin, “Zayıf kuruca bir adam kurduğu küçük bir tezgâhın üstünde 'bul karayı al parayı' oynatıyordu. Becerikli parmaklarıyla olanca hızıyla karıştırdığı üç adet kâğıdı tezgâhın üstüne fırlatıyor, küçük paralarla katılabileceğiniz kumarda sinek ya da maça papazını bulursanız size koyduğunuz miktar kadar para kazandırıyordu. 'Kara'yı bulamazsanız, yatırdığınız parayı kaybettiniz anlamına geliyordu bu aynı zamanda. Bu zayıfça adamın karşısında duran bir adam cebinden paralar çıkarıp, bahise katılıyor ve sürekli kazanıyordu" diye konuştu.
BİRKAÇ EL ONUN ADINA OYNADIM
“İskambili karan adam, durmadan adamın koyduğu paranın iki katını ödüyor, bir taraftan da “sen artık oynayamazsın, savul buradan” diye adama itiraz ediyordu” diyen Çimrin, “Bu kez adam bana dönerek gizlice, “Al bu parayı, benim yerime sen oyna. Bu adam beni oynatmıyor. Benim işaret ettiğim kâğıdı seçersin” diyordu. Zayıf adam buna da itiraz ediyor: her seferinde onu itip sehpadan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Böylece gizlice birkaç el onun adına oynadım. Bana tüyo veren adam hep kazandı” sözlerine yer verdi.
ANCAK SONUÇTA KAYBETTİM
En sonunda oyuna kendisinin de dahil olduğunu anlatan Çimrin, “2,5 lirayı 25’şer kuruşluk peyler şeklinde adamdan da destek olarak oynamaya başladım. Çok iyi de kazanmıştım. İskambili karan adam bana tüyo veren adamı, bu kez taşla kovaladı. O adam gidince, oyundan çekilmek istedim. Oyunu oynatan adam, çok hiddetli bir sesle “Öyle yağma yok. Ayrılmak istiyorsan kazandıklarının hepsini ortaya koyacaksın” dedi. Başka çarem yoktu. Dediğini yaptım. Adam becerikli elleriyle kartları yine karıştırıp masanın üzerine koydu. Hangi kâğıdın sinekli olduğundan o kadar çok emindim ki, elimdeki paranın tümünü koydum. Ancak sonuçta kaybettim” dedi.
KENDİME LANET ETTİM
Yaşadığı o günü bir daha unutamadığını dile getiren Çimrin, “O gün kaybettiğim paramın üzüntüsü ile Mermerli yokuşunu öyle zorla çıktım ki, kendime lanet ettim. Ancak böyle bir olayı küçük yaşta yaşamam, benim için “iyi oldu” diyebilirim. Çünkü hayatımda o aldatıldığım anı, hiçbir zaman unutamadığım gibi, bir daha hiçbir zaman şans oyunu oynamadım. O olay benim hayatımın en etkili ve faydalı dersi oldu. Sonraki yıllarda, nerede bu tür üçkâğıtçıları görsem, gruba yaklaşıp, yıllar önce yaşadığım aldatılmayı, bu kez dışarıdan izlemeye bayılıyordum” cümlelerine yer verdi.