Sosyal demokrasi; eşitlik, özgürlük ve dayanışma gibi evrensel ilkelere sahip olan, kökü Marksizm’e ve işçi sınıfı mücadelelerine dayanan 150 yıllık siyasal bir kitle hareketidir. Ülkemizde birçok kişi kendisini sosyal demokrat olarak adlandırsa da, Türkiye ölçeğinde sosyal demokrasinin teorik temelleri konusunda köklü bir entelijansiyanın varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu durumun birçok nedeni vardır. Sosyal demokrasi deyince ülkemizde aklımıza ilk gelen parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Programı itibari ile sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini savunan CHP, dünyadaki bütün sosyal demokrat partilerin çatı örgütü Sosyalist Enternasyonal’in üyesidir. Tarihsel gelişimi itibari ile CHP’nin sosyal demokrasi ile buluşması Marksizm’e ve bir işçi sınıfı hareketine dayanmamaktadır. 1960’lı yıllarda yavaş yavaş güçlenmeye başlayan sendikal hareketin körüklediği işçi sınıfı mücadelesi, Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluşu, Marksist klasiklerin Türkçeye çevrilmesi, sosyalizmin gençler arasında yaygınlaşması gibi etkenler, CHP’yi mevcut düzlemde bir arayışa itmiştir. Bu arayışların bir sonucu olarak, dönemin CHP lideri İsmet İnönü ideolojik ve politik olarak “Ortanın Solu”nda yer aldıklarını deklare etmiştir. Esas kırılma Bülent Ecevit döneminde olmuş, CHP’nin ideolojik yönelimini temellendirmek ve özgün kılmak için “demokratik sol” tanımı kullanılmaya başlanmıştır. Sosyal demokrasinin bir işçi sınıfı hareketi olarak ortaya çıkması, Batı Marksizm’inde kök bulması, kuruluş kodları itibari ile farklı bir tarihselliğe sahip CHP’nin sosyal demokrasi ile ilişkisini sorunlu bir hale getirmiştir. Sosyal demokrasinin teorik temelleri, 19. Yüzyıl’a Marx ve Engels’e dayanmaktadır. Kapitalizmin gelişmesi, sosyal sınıflar arasındaki eşitsizliklerin büyümesi, sömürü düzenin yaratmış olduğu tahribatlar işçi sınıfının güçlü bir siyasi özne olarak sahneye çıkmasına neden olmuştur. Var olan eşitsizliklerin giderilmesine, sınıflı toplum yapısının ortadan kaldırılmasına dönük arayışlar çeşitli siyasal akımları ortaya çıkarmıştır. Ütopik sosyalistlerle başlayan bu süreç, Karl Marx ve Friedrich Engels ile birlikte bilimsel sosyalizme giden yolu açmıştır. İnsanlık tarihini, sınıf mücadeleleri tarihi olarak kodlayan Marx, bu süreci belli aşamalara bölmüştür. Köleci toplumdan feodal topluma, feodal toplumdan kapitalizme kadar gelen bütün insanlık tarihini, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen ilişkisi temelinde sınıf mücadelesine oturtan Marx, diyalektik ve tarihsel materyalizm olarak adlandırdığı görüşü çerçevesinde toplum biçimlerinin gelişimini tez-antitez çatışması sonucunda oluşan senteze dayandırmıştır. Marx’a göre kapitalist toplumdaki temel çelişki üretim araçlarının özel mülkiyetinden kaynaklanmaktadır. Mülk sahibi sınıfla, mülksüzlerin sınıf çatışmasının diyalektiğinin bir sonucu olarak; “kapitalistlerin üretimi arttırmak zorunda olmalarına karşın, düşük ücretle çalışan işçilerin bu ürünleri tüketebilmek için yeterli satınalma gücüne sahip olmayışının doğurduğu çelişki bir dizi ekonomik bunalıma, en sonunda da kapitalizmin kendi kaçınılmaz felaketine yol açacaktır. Giderek sıklaşan ve şiddetlenen ekonomik bunalımlar proletaryanın öncülüğünde sosyalizmin inşasına neden olacaktır.” (TURŞUCU, Hamdi. Sosyal Demokrat Teori ve Pratiğe Kısa Bir Giriş. Toplum ve Demokrasi, Sayı: 2) Kuramsal açıdan bugünkü anlamıyla sosyal demokrasi, sosyalizmin inşa sürecinin nasıl olması gerektiğine yönelik tartışmaların sonucunda ortaya çıkmıştır.