“Ve kadınlar, kadınlarımız: Korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yârimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen…” diyor Nazım usta onlar için. Şuan kadın-erkek eşitliğinden, pozitif ayrımcılıktan bahsederken dahi ülkemin bir yerlerinde kadın katliamları devam ediyor.
Biraz spesifik olacak ama size kendi yaşadığım bir örneği anlatacağım. Şehir içi ulaşımda kullandığım otobüs kartımın vizesi bitmiş. Vize yaptırmak gerekiyor ve her otobüse binip kartı cihaza okuttuğumda, cihazdan şu ses çıkıyor: “LÜTFEN KARTINIZIN VİZESİNİ YAPTIRIN”.
Yaklaşık 10 gündür bu sesi duyuyorum. Günlük ortalama 2 kere otobüse binerim. 10 günde 20 farklı otobüse bindim, 20 farklı şoförle karşılaştım. Bu 20 şoförden sadece bir tanesi, ‘kartımı vize yaptırmam’ konusunda beni sözlü olarak uyardı.
O uyaran kişiyi size sorsam, sanırım aklınızda klasik erkek otobüs şoförü gelirdi. Ama hayır beni uyaran tek şoför bir kadındı. Bu örnek gösteriyor ki kadınlar her yerde olmalı. Kadın dokunuşu, kadın bakışı, kadın hassasiyeti bir başka…
Şoför de olmalılar, bakan da, tamirci de… Çünkü kadın renktir, doğadır, rüzgârdır, farklılıktır… Onlara karşı ikircilik, şekilcilik yapmayalım. Süs bebek yerine koymayalım. Hayatı onlarla paylaşmaya, onlarla yaşamaya çalışalım. Bu dünyanın anasını satmayalım…