Tarımsal pazarlama kavramı; üreticinin hangi miktar ve kalitede ürün üreteceği ile başlayıp, ürünün pazara hazırlanması, standardizasyonu, depolama, nakliyat ve nihayetinde tüketiciye kadar süreçteki faaliyetlerin tümünü kapsar. Türkiye’nin tarımsal yapısındaki bozukluklar, tarımsal ürünlerin pazarlama organizasyonuna da yansımakta ve genellikle çok sayıda aracının yer aldığı uzun pazarlama kanalları ile pazarlama hizmetlerinin yetersiz yerine getirildiği, yüksek pazarlama marjlarının görüldüğü bir pazarlama sistemini ortaya çıkarmaktadır.Kısacası, ülkemizde üreticiden tüketiciye giden yol çok uzundur.

Bu uzun yola yakından baktığımızda ise şöyle bir sistemle karşılaşırız;Ülkemizde, yaş meyve sebze pazarlamasında, genellikle üretici ve son tüketici arasında; tüccarlar, haller, işleyici firmalar ve perakendeciler yer almakta, satın alımlarda ve fiyatlandırmada özellikle aracılar olarak tanımlanan tüccar ve komisyoncuların ağırlığı önemli ölçüde hissedilmektedir. Türkiye’deki hal sisteminde, üretici malını ancak 3-5 adımdan sonra tüketiciye ulaştırabilmektedir. Örneğin, Antalya hali üretici halidir. Üretici ürününü hale getirir ve komisyonculara verir. Komisyoncular da ya diğer komisyonculara yada tüccarlara malı satarlar. Tüccarlar da başka tüccarlara ürünleri verirler. Bu şekilde ürünler 3-5 el değiştirir ve ancak ondan sonra tüketiciye ulaşır. Bu sistemin sakıncası şudur; Üreticiden gelen mala, her adımda kar payı konulduğu için fiyatı artar. Ayrıca kalitede sorunlar çıkabilir. Bu sırada nakliye ücreti de ürünün fiyatına yansıtılır. Dolayısıyla, Türkiye’deki hal sisteminde bir ürünün fiyatı, üreticiden tüketiciye gidene kadarolması gerekenden daha fazla artar. Dolayısıyla üretici de tüketici de mutsuz olur. Bu noktada, yapılması gereken ise şudur; Üreticinin daha iyi para kazanabilmesi, tüketicinin ise daha ucuza ürünleri alabilmesi için bu adımlar mutlaka ikiye düşürülmelidir.

Gelişmiş ülkelere baktığımızda ise, ülkemizdeki hal sisteminin o ülkelerde yok olmak üzere olduğunu görürüz. Örneğin, Avrupa’da perakendecilik, ihtisaslaşmış büyük organizasyonlar haline gelerek, uluslararası zincirler oluşturmuştur. Perakendeciler, dikey birleşmeler yoluyla toptancıların pazar zincirindeki baskınlığını ortadan kaldırmayı başarmışlardır. Bugün için süper ve hipermarketlerin taze meyvepazarlamasındaki payı Fransa’da yüzde 50, İngiltere’de yüzde 50, Almanya’da yüzde 46,5 ve İspanya’da yüzde 38 düzeyinde iken, bu oranlar taze sebze için sırasıyla yüzde 56, yüzde 50, yüzde 46,5 ve yüzde 32,5’dir.

Peki, Avrupa ülkelerindeki perakende sistemi nasıl işliyor?

Bu ülkelerde, Carrefour, Migros, Tansaş gibi büyük marketler birbirlerine yakın fiyatlardan üreticilerden ürünlerini alır ve yine aynı şekilde birbirine yakın fiyatlara tüketicilere satarlar. Aslında Avrupa’daki bu sitemden hem üretici hem de tüketici rahatsızdır. Çünkü hal sistemi yok olmak üzere olduğu için, hem üreticiler hem de tüketiciler, büyük marketlerin kurduğu bu sistememahkumdurlar. Türkiye’deki perakendecilik sistemi de Avrupa’dakinden çok farklı değildir. Üretici örgütsüz olduğu için, marketler karşısında yalnız ve çaresizdir…Yalnız, ülkemizde, yaş sebze ve meyve ürünlerinin perakende satışıyla ilgili sıkıntı sadece bu değil.Perakende sistemi ile ilgili başka yasal düzenlemelerin yapılması da gerekiyor. Örneğin, bugün süpermarketler, satın aldıkları meyve ve sebzenin parasını çok geç ödüyorlar. Vadeler 12 aya kadar uzanmış durumda. Bazı paydaşlar 1,5yıl vadeden bahsediyorlar! Böyle ticaret olması mümkün değil. Çünkü, siz faturanızı kestiğiniz anda verginizi güzelce ödüyorsunuz; yani, olmayan paranın vergisini derhal ödüyorsunuz! Ya Perakende Yasası’nda buna akılcı bir sınırlama getirilmelidir veya vergi hukukunda tahakkuk esasından tahsil esasına geçiş yapılmalıdır. Yoksa bir, bir bucuk yıl sonra alacağınız paranın vergisini bugünden ödeyerek nasıl yaşayacaksınız?

Kısacası, tarımsal ürünlerin pazarlanması konusunda halleri, pazarları ve perakende sistemini kullanan Türkiye ile, hal sistemini bir kenara bırakan ve ağırlığını perakende sisteme veren Avrupa arasında çok da bir fark yok.. Her iki durumda da hem üretici hem de tüketici mutsuz. Avrupa’da marketlere mahkum edilmiş bir üretici varken, Türkiye’de hem komisyonculara ve tüccarlara hem de marketlere mahkum edilmiş bir üretici var.