Hükûmetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Birleşmiş Milletlerin iki örgütü olan Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından 1988 yılında insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin risklerini değerlendirmek üzere kurulmuştur. IPCC 28 Şubat 2022 tarihinde, 67 Ülkeden 270 bilim insanının katkılarıyla “İklim Değişikliği 2022: Etkileri, Uyum ve Kırılganlıklar” başlıklı raporunu yayımlamıştır. 195 Hükümet tarafından onaylanan raporda iklim değişikliğinin etkilerinin her geçen gün dünya üzerindeki tüm canlılar için daha kötüye gittiğini, tahribata neden olmadığı bölge kalmadığını vurgulamıştır. Raporda sera etkisi yapan gaz salınımlarının acil olarak azaltılması, iklim değişikliğinin etkilerine karşı uyum önlemlerinin alınması ve en kırılgan grupların korunması çağrısı yapılmıştır. Raporu değerlendiren Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri AntonioGuterres, "Bazı hükümetler ve büyük şirketlerin söyledikleriyle yaptıkları arasında büyük farklılıklar var. Açıkçası yalan söylüyorlar ve bunun sonuçları korkunç olacak" demiştir.

Aşırı hava olayları ve felaketlerden uzak kalabilmemiz için sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlandırılmasının kaçınılmazlığı ortaya konulan IPCC raporuna göre, “…küresel enerji üretimimizi, endüstrilerimizi, ulaşım yöntemlerimizi, tüketim alışkanlıklarımızı ve doğa ile ilişkimizi tamamen değiştirmemiz gerekiyor. Üretilen, tüketilen her şeyden ortaya çıkan karbon salımlarının en geç 2025 yılından sonra düşüşe geçmesi ve tüm dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır hedefine ulaşması hayati önem taşıyor…” tespitlerinde bulunmuştur.

Bilim insanları, sıcaklıklardaki artışın 1,5 derece düzeyinde tutulmasının tehlikeyi azaltacağını belirtiyor. 1,5 derecenin üzerinde ısınma ile deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı hava olaylarının artması, biyolojik çeşitlilik kaybı, bazı türlerin yok oluşu, gıda kıtlığı ve milyonlarca insan için ekonomik ve sosyal koşulların kötüleşmesi ve benzeri felaketleri beraberinde getireceği söyleniyor. Halihazır ısınma eğiliminin sürmesi halinde, bu yüzyılın sonunda sıcaklıkların 3 ile 5 derece arasında artacağı tahmin ediliyor.

Söylenen yalanlar ve sonuçlarının korkunçluğu şimdiden yaşanmaya başladığı gibi öncelikle en kırılgan grupları vuruyor. Yoksullar, korunaksızlar ve dışlananlar her zaman olduğu gibi ama bu kez çok daha fazla artan oranlarda eşitsiz yaşam koşullarının öncelikli kurbanları olmaya devam ediyorlar. Ancak bu süreç böyle devam ederse eninde sonunda zenginler, egemenler, kendini muktedir görenler ve bunlardan medet umanlar hep birlikte dünyanın sonunu getirmiş olacaklar.

Bütün çevrelerce mutabık kalınan konu atmosferde sera gazı etkisi ile süren yaşam dengesi artık bozulmuş durumda. Sanayi devrimi ile birlikte başlayan ısınma döneminin farklı olarak, bunun tamamen insan faaliyetleri sonucunda, giderek yaşam koşullarının ortadan kalkmasına neden olacak bir seyir izlediğinin altını çiziliyor.

Belirlemelere göre enerji sektörü, küresel sıcaklığın artmasına yol açan sera gazları salımının yüzde 75'inden sorumlu. Bu nedenle, iklim değişikliğiyle mücadele hedefleri arasında, fosil yakıt kullanımının sona erdirilmesi girişimleri başı çekiyor. Enerji tüketiminin büyük çoğunluğunu karşılayan, yakıldığında karbondioksit ve diğer sera gazlarını atmosfere salan kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar çoğunlukla elektrik üretiminde, ulaşımda ve ısıtma amacıyla kullanılıyor. Ama ne yazık ki halen fosil yakıtlarla enerji üretimine yönelik büyük yatırımlar yapılmaya devam ediliyor…

Aynı şekilde endüstriyel tarım ve hayvancılık, ormansızlaşma politikaları, hava, toprak ve su kirliliğinin artmasına neden olan kimyasal kullanıma dayalı pratikler de iklim krizinin, canlı türlerinin kaybının önde gelen sebepleri olarak gösteriliyor.

Yerkürenin, gezegenin ve dolayısıyla tüm canlıların varlık/yokluk girdabına girmesine neden olan ve bu sarmaldan çıkışın önünde engel teşkil eden, her geçen gün daha fazla insan ve doğa kıyımına neden olan söz konusu insan faaliyetlerinin menşei ve motivasyon nedenlerinin kapitalizm olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmuyor. (“Küçük Bir Azınlığın Küresel Tehdidi” başlıklı değerlendirme ile devam edecek. )