Bazen tıkanırsınız; yazacak konu bulamaz, bulsanız da onu nasıl ifade edeceğinizi bilemezsiniz. Zihinsel bir kısırlaşma yaşarsınız.
İşte, tam da bu durumdaydım ki imdadıma bir kitap yetişti.
Sevgili dostum İlyas Ali Daştan’ın, yeni çıkan ‘Pehlivan Emine’ kitabını okuyordum.
Önce biraz kitaptan söz edeyim.
İlyas Ali Daştan’ın, uzun uğraşılar sonucunda bilgilerini topladığı gerçek bir karakterin, Anamurlu Pehlivan Emine’nin öyküsünü anlatıyor kitap. Yağlı güreş gibi eril bir spor dalında bir kadının pehlivan olması, daha da ötesi başarılı olması çok ilgi çekici bir konu.
Pehlivan Emine, Pehlivan Mehmet’in kızıdır. 1900’lü yılların başında dünyaya gelmiştir. Dönemin karakteristiği olarak, babasının erkek evlat arzusu vardır. Ancak ilk çocuk, Emine’nin ablası da kız olmuştur. Ancak, Emine bir kız çocuğu gidi büyümez. Erkek kültürüne uygun şekilde kendisini geliştirir. Bunda, babası Pehlivan Mehmet’in erkek çocuk arzusundan daha ziyade, Emine’nin karakteri etken olmuştur. Küçük yaşta, köyde erkek çocukları ile boğuşur ve onları yener. Zamanla, güçlü kuvvetli, bileği bükülmeyen bir genç kız olur.
Emine’nin amcası da pehlivandır ve çeşitli güreşlere katılmaktadır. Emine de amcasına gittiği güreşlerde refakat eder. Güreş görgüsünü, bilgisini artırır. Gittikleri bir güreşte amcası yenilince Emine, kendisinin de güreş yapmak istediğini fark eder ve babasına bu dileğini ve kendisine ustalık etmesi isteğini açıklar. O dönemde böyle bir istek aynı zamanda imkansızı da istemektir. Ama babası, kendisinin de güreşe olan sevdasını akına getirir ve kızının bu arzusu kırmaz ve kızını alnından öperek salavatlar.
Kitabın devamını anlatmayayım. Bence bu kitabı edinip, Pehlivan Emine’yi okumalısınız.
Peki, neden bu kitap imdadıma yetişti?
İşte bu ‘salavatlamak’ sözcüğüne takıldım.
Pehlivan Mehmet, kızı Pehlivan Emine’yi salavatlayarak, bir anlamda, yol verir. Edep, erkanın ilk adımını yerine getirir.
Sonra aklıma, Antalya siyaseti, özelde de CHP siyaseti geldi.
Yaşanan son tartışmayı hatırlayacaksınız.
Muratpaşa Belediye Meclis üyesi aday adaylarından Nuran Uğur, bir whatsapp yazışmasında, dağıtılan listenin yarısının ‘yezit’ yarısının da ‘can’ları olduğunu ifade etmişti. ‘Yezit’ sözcüğü, Alevi kültüründe hakaret anlamı taşıyan bir sözcüktü. Böylelikle Nuran Uğur, bir kitlenin yarısına aslında hakaret etmişti. Sonrasında da kamuoyundan özür dilemiş ama disiplin kuruluna verilmekten de kurtulamamıştı. Bugün de zaten CHP’den istifa etti.
Benzer bir olay da Ankara’da yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun uzun yıllar Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapan Şükran Kütükçü, TBMM’de kendisine tahsis edilen odayı polis zoru ile boşaltmak zorunda kaldı.
Aslında Nuran Uğur ya da Şükran Kütükçü, konu kamuoyuna yansıdığı için gündem oldular. Ama biliyoruz ki, kamuoyuna yansımayan onlarca olay yaşanıyor.
Bu olayların hepsinin temelinde de CHP içerisinde kendi küçük çıkarları için geniş bir tabanı yöneten grupların hırsları, ihtirasları var. İşin içine hırs, ihtiras girince ne edep kalıyor ne de erkan. İşin kötü tarafı bu durum uzun zamandır böyle ve kanser metastaz yapmış durumda.
Bir yapıda edep ve erkanın olması için yapının içindeki unsurların, bir usta tarafından salavatlanması, uğurlanması, yol verilmesi gerekiyor. Yani aslında Ahilik anlayışı gerekiyor. Sizi salavatlayan olmadıkça, sizden edep ve erkan beklemek de boş bir hayalden öte gitmiyor.
Özetle dostlar, CHP’de salavatlayacak kimse kalmadı. Temel sorun bu.
Son sözü yine sevgili İlyas Ali Daştan’a getirelim…
Yazıyı kurtardığı için elbette bir teşekkür borcum var. Ama daha önemlisi, kitabını dönemin dilini ve kavramlarını çok ustaca kullanarak, kitabı okuduğum süre içerisinde beni o yıllara, o kültüre götürdüğü için çok teşekkür ederim.