Yerel seçimlerde aday belirleme süreci uzadıkça, ortalık tevatürden geçilmez oldu. Bırakın günü, yeni bir tevatürün ortaya atılmadığı neredeyse saat yok gibi. Gerçi bu durum eşyanın doğasına da uygun. Zira ister genel ister yerel seçimler öncesinde bu durum hep yaşanır.
Ancak bu sefer farklı bir olgu var. Geçtiğimiz seçimlere oranla gerek Antalya gerekse Ankara’da karar vericilerden dışarıya bilgi sızmıyor. Bu sızıntı olmaması durumuna AKP’de görece alışığız. AKP eskiden beri dışarıya fazla sızıntı vermeyen bir yapıya sahip. Ancak CHP için aynısı söylenemez. CHP bilgi kaynakları her zaman ulaşılabilir durumdadır ve öyle ya da böyle bilgi bir şekilde dışarıya aktarılır.
İşte bu CHP, bu seçim sürecinde dışarıya bilgi sızdırmıyor. Bunun iki nedeni olabilir. Gelen yeni yönetim bu konuda duyarlı davranıyor ve sızıntı kanallarını tıkıyor. Tabi bunda, gelen isimlerin yeni olması ve henüz yeterince tanınmamasının da etkisi var. İkinci nedense; aslında Genel Merkezin de kafasının karışık olması, yani aslında dışarıya sızacak bilginin olmaması.
Ben bu ikinci durumun geçerli olduğunu düşünüyorum.
Şöyle ki…
Yeni CHP yönetimi, aslında CHP tarihinin en bahtsız yönetimi. Ağır bir travma yaratan seçim yenilgisinin, ki bence bu konu tartışmalı, ardından göreve geldiler. Mazbatalarını aldıklarında yerel seçimlere beş aydan kısa bir süre vardı. Kurultayda iddialı bir çıkış ortaya koydular, parti tabanına umut aşısı yaptılar.
Şimdi bunu yapan bir yönetimin, önümüzdeki yerel seçimlerde başarısız olması halinde başına gelecekleri bir düşünsenize. Doğal olarak kaygılar had safhada. Başarısız olma ihtimalleri yok. Bu nedenle de kılı kırk yarıyorlar. Sadece Antalya değil, açıklamak zorunda oldukları Ankara, İstanbul dışında bütün kentlerde durum bu.
Bu olayın bir tarafı. Diğer tarafı ise, elde ettikleri gücün sürdürülebilir olması, ki bu da daha çok Özgür Özel ve partinin resmi yönetiminin değil, İmamoğlu ve onunla birlikte hareket eden resmi ya da gayrı resmi yönetime destek veren İstanbul ekibinin gündeminde. Bu gündem, kazanılması garanti olan yerlerde kendilerine yakın isimleri aday göstermek çabasını ön plana çıkarıyor. Bu çabanın sonucunda Antalya’da Muratpaşa ve Konyaaltı’da karşılık bulması, yani bu iki ilçeye hiç beklemediğimiz, sürpriz isimlerin aday gösterilmesi kimseyi şaşırtmasın.
Özetle; biri başarısızlık kaygısı, diğeri güç mücadelesi olmak üzere iki dinamik nedeni ile aday belirleme zorlu bir süreçten geçiyor.
Antalya’ya gelecek olursak.
Antalya ibresi, ne büyükşehirde ne de başta üç merkez olmak üzere ilçelerde bir türlü duracağı yeri belirleyebildi. Bir an bir noktada durmaya karar veriyor; bir gelişme oluyor, tekrar hareket etmeye başlıyor. Büyükşehirde bir gün Muhittin Böcek ivme kazanıyor, ertesi gün Ümit Uysal. Sonraki gün ise Mehmet Hacıarifoğlu. Bir bakıyorsunuz, Çetin Osman Budak bu sefer ivme kazanmış.
İlçede sanki durum farklı mı? Bir gün bakıyorsunuz Semih Esen Konyaaltı’da devam ediyor, ardından, adını sanını duymadığımız birisi, bilmem kim destekliyor diye ortaya çıkıveriyor. Muratpaşa’da bir gün kadın aday deniliyor, Sibel Gezen adı dolaşıyor, ertesi gün, “Ümit Uysal büyükşehir olmayacak, Muratpaşa’ya devam edecek” deniliyor.
Sonuç olarak, adaylar açıklanana kadar ibre pervane gibi dönecek ama kıblesini bulamayacak. Çünkü çok yönlü ve yoğun bir manyetik alan söz konusu.
Çok yorucu bir süreç değil mi?
Bir de bizi düşünün. Bütün günümüz bunları dinlemek yorumlamakla geçiyor.
Kısacası dostlar, her türlü sonuca gebe bir sürecin içinden geçiyoruz. Gönlünüzden geçen birisi varsa da siz, siz olun, iddiaya girmeyin.