“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakınız.”diyor Albert Camu.
Biz bunu çoğaltabiliriz. Çocukların nasıl yaşayıp nelerden korktuğuna, emeklinin nasıl yaşadığına, öğrencinin neler çektiğine, kadınların nasıl hayatta kaldığına, erkeklerin nelerden korkup çevresine bu korkuyu ne kadar savurduğuna diye uzatabiliriz. Ülkede güvenle söyleyebileceğin bir şarkı bile kalmadıysa sansürsüz, gülemiyorsan kaygısız, bu nasıl yaşamaktır diyorsan her an, gerçekten bu yaşamak mıdır? Sanırım bizi bu anlamda bütün dünya tanıyor. “Türkiye” deyince gülümseyen ülkeler mi istersin, yüzünü buruşturan komşu ülkeler mi? Artık bu konularda epeyce ünlüyüz. 
Pekiyi suçlu kim? Belki de biz. Evet suçumuz hiç de az değil. Bolu’da otel yanıyor, neredeyse çok az insan kurtuluyor. Yılların oteli bu. Hangi müşteri otele girince, yangın olursa ne yapmalıyım diye sordu? Hangi müşteri yangın merdiveni var mı diye aradı? Varsa yoksa yemekler lezzetli mi, oda nereye bakıyor, yataklar rahat mı? Biz alışık mıyız sorgulamaya? Derslerden öncelikle felsefeyi boşuna mı çıkardık? Mantık dersi en son ne zaman işlendi? Biz bunlar için suç ortağı değil miyiz? Biz suçluyu belirlemeyi de bilmeyiz. Yanana ya da kazada ölene suç atarız, “Ne işi varmış orada?” bile diyebiliriz. Bizi böyle tanırlar, biz böyle ünlüyüz. 
İnsanı değil, parayı önceleyenler, yani kötüler her zaman var olacaktır. Önemli olan bizlerin onları kontrol edebilmesidir. Kararı büsbütün onlara bırakıp da sonra ağlamak neye yarar? Önemli olan bizim gözlemimiz, bizim uyanık olmamız değil midir? İşte bu nedenle suçun çoğu bizdedir.
Sonra biz unutkanızdır. Yangın da unutulur, yerine daha güzel, al benili ama merdivensiz otel de dikilir. İnsanları bilerek, isteyerek yakılan ülke değil miyiz? Unutmadık mı bütün bunları? En güvendiğimiz yanımız unutkanlık değil mi? Zaten her an yeni bir felaket yaşıyoruz. Hiç ekşın eksikliği çekmiyoruz. Her an yeni bir heyecan, yeni bir gözyaşı seli. Hiç bulamazsak sevdiğimiz kadını öldürür, çocuklara saldırır, bebekleri yok ederiz. Nasıl olsa ses yok bu ülkede. Biz sessiz ağlar, sessizce güleriz.
Yine de bir umdum var. Otelde yananlar, yok yere ölenler boşuna olmasın artık, geleceğe bir mesajları olsun. Bundan sonra sorgulamayı cebimizden eksik etmeyelim. Korkuya teslim olmayalım. Yalnız kendi acımız değil, başkasının acısını da duyalım ki insan olalım. Umut ancak o zaman yeşil kalır. Umudunuz hep tazelensin.