Öyle bir düzen yarattınız ki taşlar bağlı köpekler serbest…

Anayasa Mahkemesi kararlarının bile uygulanmadığı, uygulanmasını talep eden insanların polis tarafından dövülerek gözaltına alındığı zamanlardayız. Ülkenin en iyi Üniversitelerine kayyum atadınız. Kayyum emriyle Polisin, kampüse girmek isteyen öğretim üyeleri ve öğrencileri darp ettiği bir üniversite yarattınız. Kampüsü nezarethaneye çevirdiniz.

Pandemi döneminde geçinemediği için intihar eden müzisyenler olan bir ülkede aylık 3 yerden 5 yerden yetmedi 11 yerden maaş alan bürokratlar atadınız. Elektriğe doğalgaza zam yapıldığı yerde, halka geçinmek için “porsiyonları küçült” dediniz. Kendinize hanlar hamamlar, saraylar da beis görmediniz. İşçi asgari ücrete talim ederken, milyonluk makam aracını beğenmediniz.

Çorlu tren kazasında, Ankara Otogar ya da Suruç’ta bombalı katliamlarda tek bir kişi tutuklanmaz iken bir "tweet" attığı için insanların hayatını kararttınız. Pisliklerinizi örtmek için herkese terörist damgası vurup gencecik insanları, gazetecileri, konuşanları içeri tıktınız. Soma’da tarihin en büyük maden ve işçi katliamında, tek tutuklu kalmaz iken davanın avukatlarını yıllardır hapiste tutuyorsunuz. Adliye denilen hukukun kara deliklerine her gün yüzlerce insanı attınız. Yurdumun güzel insanlarını yurtdışında yaşamaya teşvik ettiniz,buradan kaçırdınız.

Muhalefet etmek de bir mafya reisine düştü. Her hafta anlattığı rezillikleri dizi film izler gibi izledi ülke… İçişleri Bakanı hakkında uyuşturucu kaçakçılığına göz yumduğunu söyledi, oluşturduğu kirli borsalarla şantajla tehditle insanlardan para aldı iddiaları ayyuka çıktı. Böyle bir İçişleri bakanını görevden alamadınız. Bilakis, rezilliklerine göz yumdunuz. Demek ki suçlarının bir kısmı Saray’a da bağlanıyordu. Demek ki bir suç şebekesinin üstünde oturuyordunuz… Herkes bunları biliyordu ama sustu.

Konuşmak delilere düştü…

Beni siz delirttiniz…

Çiğnenmedik hiçbir değer bırakmadınız. Değersizlik sizin için bir norm değer oldu, o değersizleri ülkenin kurumlarının başına atadınız. 3-5 maaş bağladınız. Susturamadığınızı ötekileştirdiniz, öldürmeye teşvik ettiniz… Öldürdüklerinize “bunlar terörist zaten” dediniz. Suçüstü yakalanınca da “ben Vatanseverim, ben çok milliyetçiyim” dediniz. 80 yılda bu ülkede kamu adına kurulmuş ne varsa adına “özelleştirme” deyip yandaşlarınıza devrettiniz.Oteli kara paracıya, marinayı derin devletçiye verdiniz. İşinize gelince “dış mihraklar” işinize gelince “söke söke alırlar” dediniz.Ama siz hep “yerli ve milli” idiniz.

Beni siz delirttiniz, evet hiç şüphem yok buna…

Ülkenin en güzel kıyılarını betonlaştırdınız, ormanlarını kestiniz… Göllerin suyunu sermayeye içirip kenarını Millet Bahçesi olarak müteahhide verdiniz... Denizlerimiz artık zehirlendiği için kusuyor. Ülke çölleşiyor. Mecaz değil, yaşadığımız gerçeğin çölü ve plastik tarlaları…

Kadınlar ölmemek için meydanlarda can havliyle haykırıyor. Her gün ölüyorlar “erk”ek düzeninizde. İki tarikata şirin gözükmek için İstanbul Sözleşmesini kaldırıp “şiddet” sözleşmesini yürürlüğe koydunuz. Bir de “Eskiyi bilmezsiniz, eskiden tüp kuyrukları vardı” diye hikaye anlatan meczuplar türedi. Dün yediği kazığı hatırlamayan adamların 45 yıl öncesini hatırlamaları ancak “Şeyhlerin üflediği suflelerle” mümkün…

İktidardan düşmekten korktuğunuzdan, orada kalmak için zalim bir düzen yarattınız. Yıllar içinde devasa boyuta gelen o Zulüm Dağı’nın tepesinde oturuyorsunuz.

Artık o tepeden inemezsiniz. İndiğiniz an, her şey tepenize çökecek çünkü… Kimisi bu dağı görmemezlikten gelerek ıslık çalıyor, kimisi yanından dolaşmaya çalışıyor ama gidecek yol yok.Bütün yolları zulüm kesti. Her yerde polis barikatları…

Sizin son çaresizliğiniz…

Bizim bunları göre göre delirişimiz…