Birbirinden işbilir Bakanlarımızın olduğu bir kabinemiz var malumunuz. Kimi özel hastane zinciri sahibi, kimi özel okul zinciri… Otelleri olan Bakan da var. Hastanesi olan Sağılık Bakanlığının başında, okulu olan Milli Eğitim’in başında. Doğal olarak otelleri olan Turizm Bakanlığı’nın başında… Bir de Damat Bakanımız var, onun hakkında kitaplar ileride yazılacak. Şimdi doğrudan Hazine’nin başında… Bakanların artık yeni bir özelliği var. Halk tarafından seçilmiyorlar. 2017 Anayasa değişikliği ve 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonrası Bakanlar Kurulu doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Siyasi sorumlulukları da yok doğal olarak. Ya da tek sorumluluk hissettikleri kişi, Cumhurbaşkanı. Çünkü o atamış, istese tek kalemde o görevden alır.

Anlattıklarımızın yanında bir Bakanımız var ki ne otelleri, ne hastaneleri, ne okulları, ne hazinesi var. Gayet mütevazi. Tek sermayesi var, dili…

Yıllar önce muhalefet partisi Demokrat Parti’nin Başkanı iken “ Eğer Ben Balkan torunuysam, eğer ben doğru dürüst bir adamsam, bu yolsuzlukları sormazsam namerdim” diyordu tam 11 yıl önce….

Sonra birden Başkanlığını 2 yıla yakın yaptığı partisinden ayrılıp dışardan iktidarı destekledi. Sonra AKP’den milletvekili seçildi. Tam 4 yıl gibi uzun bir süredir İç işleri Bakanı kendisi…

Bakanlığı döneminde, her şey oldu. Menfur darbe girişimi sonrasıydı. OHAL ilan edilmiş, hukuk askıya alınmıştı, OHAL kalktı ama hukuk hâlâ askıda… Bu dönemde polisin keyfi davranışları doruğa ulaşmış işkence iddiaları da artmış durumda… Sadece 2019 yılında resmi görevliler tarafından işkence, kötü muamele, onur kırıcı davranışlara maruz kalan ve toplumsal gösteriler sırasında yaralanan toplam 6068 vaka oldu. Sadece 2019 yılında 431 kadın cinayeti işlendi.

CHP Genel Başkanı katıldığı bir cenaze töreninde devlet erkanı önünde yumruklandı, linç edilmeye kalkışıldı. Ardından Bakan bey, saldırganları değil, CHP İl Başkanlarını “şehit cenazesine gelmeyin” diye “uyardı”. Ankara girişinde Baro Başkanlarının yürüyüşüne “fiili gözaltı” uygulattı. Yasadışı kimlik soran polise direnen Hatay Baro Başkanına “yasaları bilmiyor, hukuk tanımıyor” dedi. Tecavüz iddialarına karışmış güvenlik görevlilerini savundu. Kendisini eleştiren milletvekili Barış Atay’a “PKK- DHKPC artığı, tecavüzcü… dikkat yakalanma” dedi, o akşam Atay’a 4 kişi gece tenhada saldırdı. Kendisini eleştiren gazeteciye “berduş” demesi sıradan işi… Konuşmaları, açıklamaları bir Bakan gibi değil, dizilerde racon kesen babalar gibi…

Son olarak geçen hafta Anayasa Mahkemesi’nin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanununu ile ilgili bir maddenin iptal etmesi üzerine Anayasa Mahkemesi Başkanına “bisikletle git de görelim yanına polis eskortu alma da görelim” dedi. Karardan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor kendi üslubunca. Nerede kaldı Anayasa’da yazan mahkemelerin bağımsızlığı ve kimse mahkemelere telkinde bulunamaz maddesi… Bizzat İçişleri Bakanı tarafından taciz edilen ülkenin en yüksek mahkemesi…

Yani güvenlik içinde değiliz.

Eğitim sistemi içler acısı. Sağlık’ta hastalar ve sağlık çalışanları karşı karşıya… Ekonomi malum. Adalet sizlere ömür…

Züccaciyeci dükkanının bir kenarında bekleyen renkli vazolar gibiyiz. Dükkana giren fil sürüsüne bakıp, hangisinin kuyruğu nereye, burnu nereye değecek, ayağı nereye basacak diye tedirginlikle sıramızı bekliyoruz.

Bu tedirgin bekleyişe kim “hayat” diyebilir ki?