GÖZALTINDAKİ SEVİNÇ, TUTUKLANAN ACI
Bu yıl 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar günü, Avrupa Avukat Birlikleri tarafından Türkiye’deki avukatlara ithaf edildi. Malum, ülkemizde muhalif gazeteciler, avukatlar ve akademisyenler daha özel bir baskı altında. Onun için pamuklara sarınmalı yoksa iktidarın gazabından kurtulamayacak. Ülkemizin halini dışardan daha net gözlemleyen avukatlar da bu özel günü Türkiye’deki avukatlara adadılar. Özellikle 2013 Yılından sonra avukatlar devletin gözaltı ve tutuklama imkanlarını sıkça tecrübe ettiler. Tecrübe edenlerin en başında 2013 yılı Ocak ayında hakkında gözaltı kararını öğrendiği anda, görüşme için bulunduğu Suriye’den İstanbul’a hemen gelen Selçuk Kozağaçlı vardı. O zaman yargıya egemen olan Fetö örgütü kendileri için tehlikeli addettikleri Kozağaçlı’yı tutukladı. Kozağaçlı 14 ay süren ilk esaretinden sonra serbest kaldı.
Sonra ülkemizde 15 Temmuz süreci yaşandı. Darbe bastırıldı ama darbeciler ne yapmak istiyorsa, bir benzerini bu kez iktidar uygulamaya koydu. Olağanüstü hal ilan edildi. Yargı sürecine tabii olmadan kanun hükmünde kararnameler çıkardı. Bir sürü dernek ve vakıf kapatıldı. Kapatılanlar arasında FETÖ’ye destek veren yapılar olduğu gibi, ilgisi olmayan dernek ve yapılar da bulunuyordu. Bunlardan biri de Çağdaş Hukukçular Derneği idi. Fakat yöneticilerine karşı bir yasal süreç başlatılmadı, çünkü herkes biliyordu ki FETÖ yapılanmasına ilgisi olmayan kurumların başında ÇHD gelirdi. Gelirdi ama ÇHD de öyle bıraktığınız yerde duran bir dernek değildi. Soma madenlerinde ölen madencilerin avukatlarıydılar, Ermenek’de göçük altında kalan madencilerin, Berkin Elvan davasının avukatlarıydılar. Özellikle Soma davasında iktidarı çok sıkıştırıyorlardı. İstanbul’a bir gökdelen diken dev holdinge karşı da Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşları çok ileri gidiyordu.
O halde ferman da gecikmeyecekti. 2017 Kasım ayında bir seher vakti ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarına yasa dışı örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle operasyon yapıldı. Hepsi tutuklandı. Yalnız ortada garip bir durum vardı. Suçlamalar 2013 yılında Fetö yargısı döneminde yapılan suçlamalarının aynısıydı. O davadan serbest bırakılmışlardı ve dava halen devam ediyordu. Peki o halde nasıl yeni bir suçlama yöneltilebilirdi? Fakat yeni yargı düzeninin hukuka uymak gibi bir derdi yoktu. Zaten bir yıl sonunda çıkarıldıkları mahkeme avukatların hepsini serbest bırakıyordu. Serbest bırakmasına bırakıyordu ama yargıya bu dönemde iliştirilen bir garabetle, tahliyeye Savcı itirazıyla, kararının üzerinden 12 saat geçmeden aynı mahkeme tarafından tekrar haklarında yakalama kararı çıkarıldı. Bu olağanüstünün olağanüstüsü bir uygulamaydı. Hukukun paçavraya çevrilmesiydi. Ancak hukuk bu dönemde o kadar çok paçavraya çevrilmişti ki Barolar, avukatlar, siyasi partiler, herkes kanıksamıştı.
Selçuk Kozağaçlı, gıyabında verilen yakalama kararına karşı 4 yıl önce olduğu gibi tekrar kendi ayaklarıyla mahkemeye gidiyordu. 12 saat önce tahliye kararını veren mahkemenin Selçuk ve arkadaşlarının yüzüne bakacak halleri olmadığından duruşmaya onlar değil, yedek hakimler çıktı ve yeniden tutuklama kararı verdiler.
Kozağaçlı yeni esaretinin 15 ayında iken geçtiğimiz Pazar günü acı haberi aldı. Babası vefat etmişti. Arkadaşları, babasının cenaze törenine katılması için gereken yerlere izin için başvuru talebinde bulunmuşlardı. Kanuna göre 2 güne kadar izin hakkı var iken, Adalet Bakanlığı’nın kaf dağının ardındaki görünmez bürokratları bu süreyi Selçuk için 5 saatle sınırlamışlardı. Beş saat ve kelepçeli şekilde define katılabilirdi.