Bir ülkede farklılıklar tehdit sayılıyorsa,
Eleştiri düşmanlıkla karıştırılıyorsa,
Muhalefet ise artık yalnızca hedefse,
O ülkede sorun ne muhalefettedir ne de fikir ayrılıklarındadır.
Asıl sorun, iktidarın vicdan kaybındadır.

Demokrasi, sadece sandıktan çıkan rakamlarla ölçülen bir rejim değildir.
Demokrasi; muhalefetin konuşabildiği, yargının bağımsız kalabildiği, sokaktaki yurttaşın kendini korkmadan ifade edebildiği bir iklimdir.

Bugün bir ana muhalefet lideri saldırıya uğrayabiliyorsa,
Ve bu saldırı sadece bir “olay” gibi geçiştiriliyorsa,
Bu ülkede demokrasi yalnızca yara almamış, can çekişiyor demektir.

Korku, sessizlik üretir.
Sessizlik ise otoriterliğin en verimli toprağıdır.
Oysa gerçek demokrasi, yalnızca çoğunlukla değil, azınlığın da nefes alabildiği alanla ölçülür.

Bugün karşımızdaki mesele sadece bir güvenlik zafiyeti değil,
Bir yönetim anlayışının, bir siyaset dilinin ve toplumsal kutuplaşmanın sonucudur.

Unutmayalım:
Güçlünün değil, haklının korunabildiği yerde yaşar demokrasi.
Ve biz haklıyı değil, sadece güçlüyü alkışladıkça, özgürlük elimizden kayıp gider.