Lise, üniversite yıllarımda, tarih, özellikle de Kurtuluş Savaşı’nı okurken, “o dönemlerin içinde yaşamak nasıl bir şey acaba?” diye düşünürdüm.

1980’lerin ortaları, 1990’ların başı olduğunu düşünürsek, 12 Eylül geçmiş, Türkiye kendi düzleminde, sıradan yaşamına dönmüştü. 12 Eylül’de çocuk olduğum ve anı biriktiremediğim için, yaşadığım dönemin olaylarını ‘yavan’ bulurdum.

Bu haleti ruhiyem uzunca bir süre devam etti.

Tarihi dönüşüm yaşanan olayların içinde olmak nasıl bir şey?

Sonrasında geldik 2017 yılına ve referanduma.

Referandumda, siyasi partilerin ötesinde bir toplumsal örgütlenme çıktı karşımıza. İktidarın istediği meşruiyet sistemine karşı bir tepki hareketiydi. Hatta katıldığım bir televizyon programında bunun, “gezinin örgütlü şekli” diye tanımlamıştım. Şüphesiz, benim de için de bulunduğum sosyalist bir örgüt yoktu karşımızda. Hatta görünürde örgüt de yoktu. Bu örgütlü yapıya isim koymak gerekirse ‘zamanın ruhu’ diyebilirdik ancak. Çünkü ulaştığımız toplumsal ve teknolojik düzey, alışıldık örgütlenme kalıplarını değiştiriyordu.

Referandumda, YSK’nın kararı sonucunda istenilen sonuç elde edilemese de bu ‘zamanın ruhu’ örgütü dağılmadı. Sadece referandum değil, sonrasında gelen 2018 ve 2023 genel seçim yenilgileri de travma oluştursa da ‘zamanın ruhu’ örgütünü dağıtmaya yetmedi. Çünkü toplum, aslında neyi başarabileceğini yavaş yavaş fark etmeye başlamıştı. Genel seçimlerdeki başarısızlıklara rağmen, 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde beklentilerin ötesinde başarılar gelmeye başlamıştı. Yerelde zamanın ruhunu örgütlemek ve sonuç almak, elbette ulusala göre çok daha kolaydı ve başarıldı. Buralardan gelen başarılar, ulusalda zamanın ruhu örgütünün dağılmamasını sağladı.

Bugün gelinen nokta, işte bu zamanın ruhu örgütünün iktidarı almaya hazırlıklarının yapıldığı, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın tanımı ile, tarihsel bir konak.

Yani, yazının başında ifade ettiğim, tarihin kırılma anlarının içinde olmak, yaşamak nasıl bir şey sorumun yanıtını bu dönemde alıyorum.

Cevap henüz olgunlaşmadı.

Gelelim bugüne.

AKP iktidarı, bütün gücü ile CHP’ye yükleniyor. Kayyum davaları ile belediyelere operasyonlar ile elinden geleni ardına koymuyor. Bu hareketi ile de CHP’yi toplumsal olarak bitirmenin, becerebilirse de kapatmanın hesaplarını yapıyor. Bu ‘CHP’yi kapatma’ ifadesini yabana atmayın. Bu kadar mali soruşturmanın geri planında bu hesap var. Daha sonra bunu da tartışırız.

AKP bu yaklaşımında da önemli ölçüde haklı. Çünkü geniş yığınlar, ki iktidarı değiştirecek olanlar da onlardır, farklı parti ya da siyasal oluşumlarda da olsalar, CHP çatısı altında toplanıyorlar. Mitinglerdeki flamaları hepimiz görüyoruz.

Bu tablo iktidara yürüyenin CHP olduğu algısını güçlendiriyor.

Oysa AKP iktidarının görmediği ya da görmek istemediği bir şey var. Bugün iktidara yürüyen, işte bu ‘zamanın ruhu örgütü’ insanlar bu örgütte bir araya geldiler. İktidar hedefine yürüyen, işte bu örgüt. En önemli paydaları da ‘duygudaşlık’. Bu payda, partilerin de üstünde, insanları bir arada tutan harç.

AKP işte bu harcı kıramıyor, bu ortak paydayı ortadan kaldıramıyor.

‘Zamanın ruhu örgütü’nün bugünkü elbisesi, CHP. Siz bu elbiseyi yırtarak, yakarak ortadan kaldırdığınızda, emin olun başka bir elbise bu örgüte biçilecek ve zamanın ruhu eninde sonunda galip gelecek.

Şair Hasan Hüseyin’in dediği gibi, “beni vurmak kurtuluş mu!”

Siz CHP’yi istediğiniz kadar parçalamaya, kapatmaya çalışın. O zaman da başka elbiseler, başka araçlar üretilecek.

Çünkü tarihin ırmağı böyle, zamanın ruhunu arkasına alarak akıyor ve engelleri, engebeleri birer birer aşıyor.

Artık mesele CHP’yi de aştı. CHP’de bunun farkında olduğu için AKP iktidarı karşısında böyle kararlı ve dirençli duruyor, zamanın ruhu örgütünün bayraktarlığını yapıyor. Tarihin ırmağının yataklığını yapıyor.

Demem o ki, zamanın ruhu, tarihin ırmağında harekete geçti.

Ve o sessiz yığınlar “gayrık yeter” diyorlar!